Kurban Bayramı, Kurban ve Kur'an

Toplumumuzun yüzde doksan dokuzu Müslüman diye biliyoruz. Ancak ülkemizdeki Müslümanların, İslam'ın temel kavramları hakkında doğru ve dürüst bilgileri bulunmuyor. Müslümanların en cahil bırakıldığı alan din ve İslamiyet alanı olarak gözüküyor…
Bu konuda çok örnek verebilirim ama Kurban Bayramı olduğu için en cahil bırakıldığımız kurban konusuna ve İslam’daki temel bazı kavramlara değinmek istiyorum... Toplumun yüzde doksan dokuzu Müslüman ama bu kitlenin de yüzde doksan dokuzu kurban konusu başta olmak üzere bu temel kavramları yanlış biliyor.
Örneğin Müslümanların yüzde doksan dokuzu kurban kesmeyi sanki farzdan da öte bir zorunluluk gibi algılayıp en zor koşullarda kurban kesmeye çalışıyor. Almanya’da kaldığım yıllarda apartman bahçesinde kurban kesip ceza alan, sonraki sene de cezadan kaçınmak için evin banyo küvetinde kurban kesen, bu nedenle de apartmanda oturan tüm Almanların taşındığı saf mümin insanlarla tanıştım…

Toplumdaki; başta kurban konusu olmak üzere İslam’daki temel kavramlardaki bu cehaletin baş sorumlusu Diyanet İşleri Başkanlığı oluyor. Bu konularda, Diyanet İşleri Başkanlığı ısrarla toplumu doğru bilgilerle aydınlatmaktan geri duruyor. Örneğin Diyanet hocaları her Kurban Bayramı namazı hutbelerinde sahih (doğru) olmayan ‘’keseceğiniz kurban sizi sırtına alarak Sırat Köprüsünden geçirecek’’ hadisini söylüyorlar da kurban ibadetinin gerçekte farz mı, sünnet mi, vacip mi olduğu konusuna hiç mi hiç değinmiyorlar, gerçeği söylemiyorlar…
O zaman buyurun Kur’an’da yazdığı şekliyle gerçeklere:

Kurban Bayramı

Kurban Bayramı Hicri Takvim'e göre Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün boyunca kutlanıyor ve aynı zamanda da Mekke'de hac farizası ifa ediliyor... 

Kurban Bayramı farklı dillerde ve farklı kültürlerde farklı isimlerle anılıyor. Arapça ‘’İyd-el Adha’’ şeklinde, Türkçede ve Farsçada Kurban Bayramı olarak, Hindistan ve Pakistan'da genellikle ‘’Bakra Eid’’ olarak anılıyor… (Bakra Eid’in anlamı "Keçi Bayramı"dır. Bu ülkelerde sıklıkla kurban edilen hayvan keçi olduğundan) Türkçe ismine benzer bir şekilde Bosna-Hersek, Bulgaristan da Koç bayramı, Arnavutluk'ta Kurban Bajram şeklinde anılıyor. 

“Kurban” kavramı Kur'an’da yedi sure içinde 13 ayette geçiyor. Bunlardan dokuzu; 22. Hacc Suresi (28, 30, 34 ve 37. ayetler), 5. Maide Suresi (2, 95 ve 97. ayetler), 48. Fetih Suresi ( 25. Ayet) ve 2. Bakara Suresi (196. Ayet)de geçiyor. Diğer dördü de 3. Âli İmrân ve 6. En’Am surelerinde genel nitelikte geçiyor. Bizim bayram olarak andığımız dönemi ele alan sure 22. Hacc Suresi oluyor. Ayrıca 108. Kevser Suresi’nde bir kelime yanlış yorumlanarak yer aldığı iddia ediliyor…

Kur'an'da 22. Hacc Suresinde geçen 36. ve 37. ayetler, kurbanın tam olarak yerini özetliyor: "Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir."

En’Am Suresi’nin 162. Ayetinde de (Diyanet Vakfı mealinde) “kurban” sözcüğü geçiyor. Fakat ayetin ardından şöyle bir not bulunuyor: “Meâlde kurban olarak tercüme ettiğimiz ‘nüsük’ kelimesi bazı müfessirlerce ibadet olarak açıklanmıştır.”
Kevser Suresi ise Kur'an'ın 108. Suresi ve Kur'an'da üç ayetten oluşan en kısa surelerden birisi oluyor. İlk ayetinde; Kevser’den (Kevser: Arapça bolluk ve bereket demek, aynı zamanda Cennet’te akan ırmağın da ismidir) bahsedildiği için bu isim veriliyor. Aynı zamanda "Nahr Suresi" olarak da biliniyor. Erkek çocukları yaşamadığı için Hz. Peygamberimize müşrikler, nesli kesik manasına gelen "ebter" dedikleri için Hz. Peygamber üzülüyor. Bu sure Hz. Peygamber için kendisi üzülmesin diye iniyor…

Kur'an'da 108. Kevser Suresi 2. Ayet de;“Fesalli lirabbike venhar” cümlesİnde; “Fesalli lirabbike…” “Namaz kıl Rabbin için…” deniliyor, ardından gelen “venhar” kelimesi için bazı ilahiyatçı ve Hadis yazarları; “kurban kes” olarak yorumluyorlar. Bu ayetteki “venhar” kelimesinin anlamı eğer ‘’kurban kes’’ olsaydı ‘’venhar’’ kelimesi yerine, Arapça lisanında ‘’kurban’’ kelimesinin tam karşılığı; “dahiyye”, kurbanlık hayvanla ilgili olarak da “udhiyye” geçmesi gerekiyor. Oysa “venhar” kelimesinin tam karşılığı olarak; ‘’Allaha yönel, imana yönel…’’ olarak yorum­lamak gerekiyor. Şöyle ki; Arapça “Nahr” kelimesi, boğazın, göğüsle birleştiği yerdeki boşluk oluyor. Eskilerin sık sık sözünü ettikleri “iman tahtası” olarak yorumladıkları bölge yani “Nahr” kelimesi, “Boğazın altındaki çukurluk’’ oluyor… Buna dayanarak ‘’kes’’ yorumu yapmak zorlama bir yorum olarak değerlendiriliyor…
Kurban kesmek farz olmadığı gibi (çünkü Kur’an’da açıkça ‘’kurban kesin’’ buyruğu yoktur) sünnet de olmuyor…

İslâm âlim ve müçtehitleri de kurban hakkında farklı içtihatlarda bulunuyorlar:

İmam Azam Ebû Hanife'ye göre (Sünni mezhebine göre) kurban farz ve sünnet olmayıp vacip oluyor. Şâfiî, Mâliki ve Hanbelî mezhebi ile Hanefîlerden İmam Ebû Yusuf'a göre ise kurban sünnet-i müekkede oluyor… (Sünnet-i müekkede: Hz. Peygamber'in pek az terk ettikleri işler ve ibâdetler. Buna, Sünnet-i hüdâ da denir.) Bundan dolayı Şâfiî, Mâliki ve Hanbelî mezhebine ait olanlar kurbanı her yıl değil zaman zaman kesiyorlar… Vacip olan ibadetin ise hacc farizası sırasında yapılması gerektiği doğrultusunda içtihatlar da bulunuyor…

Görüldüğü gibi İslam müçtehitlerinin genel yorumu Hz. Peygamberin kurban kesmediği şeklinde oluyor. (Eğer Hz. Peygamber kurban kesse idi ‘’sünnet’’ olurdu). Eğer Kevser Suresi 2. Ayet de geçen “venhar” kelimesini Hz. Peygamber “kurban kes” olarak anlasaydı zaten kurban keserdi. (Velev ki Kevser Suresi’nde geçen ‘’venhar’’ kelimesi ‘’kurban kes’’ anlamına gelse bile bu Sure Hz. Peygamber için inmiştir.)
Kevser Suresindeki ‘’venhar’’ kelimesi için bazı ilahiyatçı ve hadis yazarları; “kurban kes” olarak yorumluyorlar. Hâlbuki ‘’venhar’’ kelimesi görüldüğü gibi ‘’kurban kes’’ anlamında değil ‘’Allaha yönel, imana yönel’’ anlamında yer alıyor…

Kurban sözcüğü, Türkçe'ye Farsça'dan, Farsça'ya ise Arapça'dan geçiyor. Kurban, Arapça ‘’k-r-b’’ kökünden türüyor ve sözlükte "yaklaşmak" anlamına, ‘’bir hayır adına kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey’’ anlamına geliyor… ‘’Akraba’’ sözcüğü de bu kökten türüyor…

Şimdi tekrar Kur'an'da kurbanın tam olarak yerini özetleyen 22. Hacc Suresinde geçen 36. ve 37. ayetlerin anlamını vermek istiyorum: "Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir."  İslamiyet öncesi Araplarda kurban geleneği vardı ve Araplar İslamiyet zamanında da bu geleneklerine devam ediyorlardı. Yüce Allah bu Ayette buyuruyor ki : "(Siz keserseniz kesin ama) Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadetlerdir."
Kurban, zaten sözcük anlamıyla "yaklaşmak" anlamına gelmekteydi ve ‘’bir hayır adına kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey’’ anlamındaydı.
Osman Aydoğan 


Güven

Güven duymak o kadar önemli bir duygu ki bize güç verir, rahat ve huzurlu hissettirir. Güvenmediğimiz bir ortamda, bir insanın yanında durmak istemeyiz oradan hemen uzaklaşırız. Ne yazık ki Güvenmedigimiz evlerimizde oturmak durumundayız. Bir insan olarak,  bir vatandaş olarak en büyük hakkımız olan güven duygumuzu yitirmemiz ruhsal olarak bizleri çökertiyor. Oturduğumuz evin sağlam olduğundan emin değiliz. Acaba bizim de başımıza gelir mi diye endişe duymaktan kendimizi alamıyoruz. 
Neden?? Biz insan olarak bunları hak ediyor muyuz? 
Aktif fayların olduğu, deprem gerçeği olan bir coğrafya üzerinde yaşıyoruz ve yapılan binaların durumuna bakın.Hep söyleyip durduğumuz söz "deprem değil binalar öldürür" ama ne yazık ki ders almadığımız görülüyor.  1999 depreminde de  aynı duygularla televizyonun başında sağ kurtulanlara sevinirken ölenlere üzüldüğümüz anları tekrar yaşıyoruz. Bir dejavu gibi biz bu anı hatırlıyoruz diyoruz. Aynı görüntüler, aynı acılar. Öfke, üzüntü, korku, acıma, merhamet bütün duygularımız iç içe geçti..
Uzmanlar depremler devam edecek gerçeğini yüzümüze kaç kere vurdular. Ne zaman olacak diye soruyoruz, korkuyoruz çünkü oturduğumuz binaya güvenmiyoruz, güvenemiyoruz..
Oysa bir düşünün oturduğumuz binalar sağlam kaç defa deprem olmuş, sallanmış  yıkılmamış. Test etmişiz kaç kere. Güven duymuşuz korkar mıyız? Korkmayız tabiki oturup, depremin geçmesini bekleriz. Ne güzel duygudur güven, güç verir insana. 
Keşke bunu yapabilsek bu güzel Ülkemde keşke..

Ölenlere rahmet diliyorum kurtulanlara Allah yardım etsin güc kuvvet versin. Sabırlar versin. Ölmek çok acı, hayatta kalmak ondan daha da acı..

Çiriş otu Çorbası – Hayata Gülümse

Çiriş otu Çorbası – Hayata Gülümse: Merhaba bugün sizlere çok beğendiğim bir çorba tarifi vermek istiyorum.  Farklı lezzetler denemeyi seviyorum. Beğendiklerimi sizinle paylaşmaya devam edeceğim.  Şu an tam mevsimi olan çorbası ve ka…

Ne yaparsan onu bulursun



Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden oğlan takılıp  düşüyor ve canı yanıp "ahhh' diye bağırıyor. İleride bir dağın  tepesinden 'ahhh' diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor. Merak ediyor ve 'sen kimsin?' Diye bağırıyor. Aldığı cevap 'sen kimsin?' Oluyor. Aldığı  cevaba kızıp 'Sen bir korkaksın' diye tekrar bağırıyor.  Dağdan gelen ses 'Sen bir korkaksın' diye cevap  veriyor. 
Çocuk babasına  dönüp,  Baba ne oluyor böyle?  Diye soruyor. 
Oğlum diyor adam, ' Dinle ve öğren ' ve dağa dönüp' Sana hayranım' Diye bağırıyor. Gelen cevap ' Sana hayranım ' Oluyor. Baba tekrar bağırıyor'Sen muhteşemsin' 
Oğlan, çok şaşırıyor ama halen ne olduğunu  anlayamıyor. 
Babası açıklamasını yapıyor, 'İnsanlar buna "YANKI" Derler ama aslında bu "YAŞAMDIR."
Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir.Yaşam yaptığımız davranışların  aynasıdır. 
Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok SEV.
Daha fazla şevkat istediğinde daha ŞEVKATLİ OL.
Saygı  istiyorsan insanlara daha çok SAYGI DUY.
İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha SABIRLI OLMAYI ÖĞREN..
Bu kural yasamamızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir. 
Yaşam bir tesadüf değil,  yaptıklarımızın aynada bir yansımasıdır...

Mutlu ol hasta olma




Eğer hasta olmak istemiyorsan :
Duygularını anlat.
* Saklanan veya baskılanan heyecan ve duygular; gastrit, ülser, bel fıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol açar.
* Zamanla, duyguların bastırılması kansere dönüşür.
Öyleyse, sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız!
* Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel birer terapidir!
Karar Vermelisin..
* Kararsız kişi güvensiz, endişe ve ıstırap içinde olur. Kararsızlık, sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır.
* İnsanlık tarihi kararlardan oluşur.
* Karar vermek, diğerlerinin kazanması için vazgeçmeyi ve avantajları kaybetmeyi kesinlikle bilmektir.
* Kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunlarının kurbanıdırlar.
Olduğundan Farklı Yaşama.
* Gerçeği saklayan, rol yapan, her zaman mutlu olduğu görüntüsü veren, mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı biriktirmektedir. Ayağı kilden olan bronz bir heykeldir.
* Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü bir şey yoktur.Kaderleri ilaç, hastane ve acıdır.
Kabullen.
* Reddedicilik ve kendine saygı eksikliği, kendimizi kendimize yabancılaştırır.
* Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar.
* Eleştirileri kabullen. Bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.
Çözümler Bul.
* Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler. Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler.
* Karanlığı kovmak için kibrit yakmalı. Arı ufacıktır fakat var olan en tatlı şeylerden birisini üretir.
* Biz ne düşünüyorsak oyuz.
* Olumsuz düşünce, hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.
Güven.
* Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz, açık değildir, derin ve sağlam ilişkiler geliştiremez, gerçek arkadaşlıkları nasıl kurabileceğini bilemez. Güven olmadan, bir ilişki de olamaz. Güvensizlik sendeki inancın azlığıdır.
Hayatı Üzgün Yaşama.
* Mizah. Kahkaha. Huzur. Mutluluk. Bunlar sağlığa güç verir ve daha uzun bir yaşam getirir.
* Mutlu kişi yaşadığı çevresini geliştirir. “İyi mizah bizi doktorun elinden korur”.
* Mutluluk sağlık ve terapidir.
Dr. Dráuzio Varella

Kadın olmak

Yine fırtınalı ve yağmurlu serin bir kış gününden merhaba dostlar. Dün hava Güneşli ve serindi, bugünse yağışlı. Beklenilen kar hala İstanbul’a yağmadı. Ocak ayınının ortalarına gelmemize rağmen havalar gayet iyi gidiyor. Havalar iyi gidiyor gitmesine de gündem hiç iyi değil maalesef ? Hoş havaların böyle gitmesi de iyi değil de neyse o ayrı bir konu….
Bugünlerde Televizyonu açtığımızda hiç güzel haberler duyamıyoruz ne yazık ki. Hemen hemen her gün bir kadın cinayeti yada kadın şiddeti duyar olduk. Daha dün iki haber sunuldu. İlk haberde karısını bıçaklayan kocadan bahsediyordu. Kadının durumu ağır diyordu. Diğer haberde ise üniversite öğrencisi genç bir kızın öldürüldüğünden bahsediyordu. Haberler ürkütücü ve üzücü olmakla beraber  nereye gidiyoruz diye de insan düşünmeden edemiyor. Bunu yapan erkekler neden bu kadar gaddar acımasızlar, nasıl bu hale gelebiliyorlar ?
Mutfakta yemek yaparken her zaman televizyonum açıktır. Geçen gün yine Televizyonum açık haberler vardı.Tabi bakamıyorum ama kulağım orada. Haberi duyunca birden Televizyona doğru kafamı çevirdim. Haberde İspanya’da bir erkeğin karısını sokakta döverken, bir grup gencin kocayı dövdüğünü ve polis gelince dayakçı kocayı ellerinden aldığını söylüyordu. Şöyle bir televizyona baktığımda kadıncağız yerde oturmuş, adam onu döverken yanına 5,6 kişi yaklaşıyor ve adamı dövmeye başlıyorlar. Daha sonra polis gelip adamı alıp götürüyor.Yüzümde muzip bir gülümseme belirdi. Çok hoşuma gitmişti. Kadının adına sevindim…
Toplum olarak önce ailede başlayıp, okul eğitiminde de erkeklerin yetiştirilmesi konusuna çok önem verilmeli.Yani bir yerlerde yanlışlık var ki hala kadın cinayetleri,kadına şiddet ve kadın tacizleri devam ediyor. Erkeklerin kadına bakış açısı değişmeli. Erkek Kadını kendi malı gibi görüp, ben ona her istediğimi yaparım hakkını kendinde görmemeli.
Erkekler sadece fiziksel şiddet değil  psikolojik şiddet, sözlü şiddet gibi şiddetlerde uygulayabiliyorlar maalesef..
Ülkemizde evliliklerde erkeğin eşine şiddet uygulamasının bir sebebi de erkek  annelerinin oğullarını paylaşamamaktan ötürü oğullarını gelinine karşı kışkırtması diyebiliriz. Aslında erkek annesi, bir yuvayı bozarken kendi oğlunu da üzdüğünü farkında bile değil. Bunda Cahillik ve Eğitimsizlik en büyük etken.
Yapılan araştırmalarda Çocukluğunda aile içi şiddete maruz kalmış erkeklerde eşlerine şiddet uygulama oranı fazla görülmektedir. Araştırmada babanın anneye uyguladığı şiddetle büyüyen çocukların, evliliklerinde eşine şiddet uygulama oranı da bu çocuklarda daha fazla olduğu belirtilmiş.
Ayrıca ruh sağlığı bozuk, kişilik bozukluğu olanlarda da şiddet uygulama eğiliminin çok fazla olduğu belirtilmiş…
8,9 Yaşlarında o zamanlardan hatırladığım, canım halamın hastanede oluşu ve bizim onu ziyaretine gidişlerimiz. Çocuğuz tabi o zamanlar fazlaca bir bilgim yoktu. Sadece çok üzüldüğümü  ve hastaneden dönüşümüzde gözlerim dolu dolu  yukarı başımı kaldırarak Allah’ım halam acı çekmesin lütfen diye yalvararak dua edişimi hatırlıyorum. Halam ne yazık ki 33 yaşında gözlerini hayata yumdu. Arkasında 2 küçük kız çocuğu bırakarak. Öldüğü günü de çok iyi hatırlıyorum, okuldan geldiğimde evimiz kalabalık herkes ağlıyordu. ‘halan öldü’ dediler ? Az sonra da halamın küçük kızı girdi içeri ne olup bittiğini o da anlamamıştı. Ona söyleyemediler. Bana yalvardı söylemem için bende söyleyemedim. O kadar ısrar ediyordu ki en sonunda kağıda yazmayı düşündüm. Bir kağıda ‘Annen öldü ‘yazarak ona gösterdiğimde Anneciğim diye bağırarak hıçkırıklarla ağlamaya başlayınca tabii bende çok kötü oldum. Ağlayarak sarıldık birbirimize. O yaşadığım sahne hiç silinmedi hafızamdan…
Sonra öğrendiğim şeyler Halamın yaşadıkları çok üzdü beni. Halam evlendiğinde kocası onu çok dövermiş. Her şeyi bahane edip şiddet uygularmış. Halam kalp romatizmasından hastaneye yatmış fakat iyileşememişti. Öldüğü gün boşandığını öğrenmiştik. Mekanın cennet olsun halam nurlar içinde yat, gençliğine doyamadın..
Dedem üzüntüsüyle kızının vefatından 6 ay sonra 60 yaşında vefat etti. Canım Dedem mekanın cennet olsun.
Bir erkek şiddeti bir aileyi işte böyle perişan etti…
Böyleleri bana göre evlenmemeli diye düşünüyorum. Bu tür insanların  başka insanların hayatını zehir etmeye hakkı yok …
Seneler önce de bir komşumuzun kocası tarafından bıçaklanışı aklıma geldi. Zavallı kadını gece, çocuğu içeride uyurken 8 yerinden bıçaklamış. Kadıncağız üst komşuya kaçarak canını zor kurtarmıştı. Sabah hastanede ziyaretine gittiğimizde anne ve babası da uçakla apar topar hastaneye gelmişti. Ne kadar üzgünlerdi anlatamam. Emekli polis olan babası kızımızı alıp gideceğiz buradan diyordu…
Evliliğimin ilk yılıydı,eşimi geçirirken camdan baktığımda karşı apartmandan bir cenazenin çıktığını ve polislerin olduğunu gördüm. Daha sonra öğrendim ki Apartmanın 1.katında oturan Ayşe Öğretmen eşini öldürmüş. Alkolik olan eşi Ayşe Öğretmeni her gün dövüyor, hakaretler ediyormuş. Bir kaç defa boşanmak için 2 erkek çocuğuyla annesine gitmiş ama her defasında bir daha yapmamak için söz veren kocasına geri dönmüş. Cinayeti O günün gazeteler de yazmıştı. Daha sonra ağır tahrik unsuru olduğu için Ayşe öğretmen beraat etmişti…
Bir kadının gözleri
Bir erkeğin zulmünden dolayı yaş dökerse
Melekler attığı her adımda o erkeğe lanetler yağdırır !..
Hz Ali
Bütün dostlara selam olsun,
selam olsun sevilen en güzel kadınlara,
selam olsun,sevilen en güzel kadınları seven adamlara
selam olsun dışarıda ki kedilere,köpeklere
selam,kedileri,köpekleri üşütmeyen geceye,
gecenin soğuğuna selam olsun.
Selam olsun koruyana,kollayana
selam,kalbi merhametle yıkanmışlara…

Kadirhan Türkoğlu


Baktığımızda genelde bizim gibi Ataerkil yani erkek otoritesine dayanan  toplumlarda ‘kadını aşağılayıcı bir şekilde’ kadın eksik etek denilerek erkek hep üstün görülmüş, kadın güçsüz bir varlık olarak empoze edilmiş maalesef. Bu toplumlarda erkeklere kadınlardan daha çok saygı gösterilir. Erkek hep güç gösterisiyle kadından üstünlüğünü göstermeye çabalamış ve aslada kadının üstünlüğüne izin vermek istememiş. Bunun sonucu olarak da toplumun  kadına bakış açısı hakkettiği gibi değildir. Kadın Toplumda anne olarak, eş olarak verilen değer açısından daha fazlasını hakkediyor…
Türkiye İstatistik verilerine göre; Yaklaşık 10 kadından dördü erkek şiddetine maruz kalıyor. İstatistik bölge birimleri sınıflandırmasına göre eşlere şiddet uyulama da Güney doğu Anadolu bölgesi en yüksek olan bölge. Eğitim düzeyi arttıkça şiddet oranı azalıyor.
kaynak:w.w.w.tuik.gov.tr bakabilirsiniz.
Dünya Sağlık örgütünün 2002 yılı raporlarında belirtilen tahminlere göre tüm dünyada 3 kadından 1 i yaşamlarının bir döneminde dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ve diğer yollarla taciz edilmektedir.
Efendiliğiyle bilinen sanatçı Mehmet Aslantuğ ‘un çok beğendiğim sözüyle yazımı bitiriyorum…..Sevgiyle kalın ?
Benim iki büyük nimetim var. Biri Anam, biri Yârim…
31 yaşında 5 çocukla dul kalmış annemin en büyük çocuğuydum. Anneme ve eşime baktığımda anneliğin ne kadar kutsal bir mücadele olduğunu görüyorum. Eşim 2 ay boyunca, oğlumuzu dünyaya getirmek için cesaret ve metanetle hastanede yattı. Zor günler yaşadık. Bunu görüp anneliğin gücünden etkilenmemek mümkün değil.
Genç anne adayları bu gücün farkında olmalı. Çünkü yuvayı yapan da erkeğe anlam katan da kadındır…
Mehmet Aslantuğ

Hayat

Gidene kal demeyeceksin.. Gidene kal demek zavallılara, Kalana git demek terbiyesizlere, Dönmeyene dön demek acizlere, Hak edene git demek a...