50 yaşın güzellikleri


Merhaba dostlar zaman öyle çabuk geçiyor ki hızına yetişemiyoruz.Pazartesi ile başlayan hafta bir bakmışsın hafta sonuna gelmiş.Zaman,günler haftaları,haftalar ayları,aylar yılları adeta kovalarcasına hızla ilerliyor.Ne ara geldim ben bu yaşa diye hayıflanırken birden 70 yaşında olan annemi düşündüm.Yüzündeki kırışıklıklar artmış,hareketleri yavaşlamış,orası burası ağrısada çevresindeki yaşlılara göre maşallahı var annemin. Ben o yaşa geldiğimde neler hissederim acaba diye de içimden geçirdim açıkçası...

Her yaşın ayrı bir güzelliği vardır derler ya kesinlikle katılıyorum.Nasıl bu yaşa ulaştığımı anlamasam da 50 yaş harika bir yaş.Kendi adıma itiraf etmeliyim ki kendimi bulduğum,hayatın tadına vardığım,kendimin öncelikle değerli olduğunu farkettiğim yılların başlangıcı bu yaş.
Bu yaşlarda insanların ne düşündüğünü artık pek fazla  umursamıyor,abuk sabuk şeylere kendini eskisi kadar üzmemeye başlıyorsunuz.Bu benim için en önemli olanı ;Hayatındaki insanları olduğu gibi kabul ediyorsun.Açıkçası bu durum insanı çok rahatlatıyor 50 yaşını beklemeye gerek yok fakat zamanında ben bunu uygulayamadım ne yazıkki 😊
Görüşmek istemediklerini eliyorsun."Ama ayıp olur"devri 50 yaşla son buluyor.Bazen çevremizde öyle bencil olan insanlar varki hep ben konuşayım,hep benim dediğim olsun,hep ben ben...Valla böyle insanlarla irtibatımı mümkün olduğunca kesiyorum.


Geçmişte yaptığın hatalardan ders çıkarıyorsun,Hayır diyebilmeyi öğreniyorsun.
Kafana taktığın şeylerin sayısı azalıyor.Artık hiçbirşey sağlıktan kendi mutluluğundan önemli olmuyor.

Herşeyi problem eden,dedikoducu,herkesi kötü anlatan,kısacası ruhunu daraltan insanlarla görüşmek zorunda olmadığını farkediyorsun.Böyle insanları rahatlıkla hayatından çıkarmayı öğreniyorsun.Zamanımı ve enerjimi çalan insanlara yer  yok.

Sağlığına her zamankinden daha fazla dikkat ediyorsun.Kilo vermeyi,güzellik için değil sağlık için istiyorsun çünkü çevrende kilosundan  ötürü şeker hastalığı,kalp hastalığı gibi hastalıkları olanları fark ediyorsun.

İnsanın ilk yirmi yılı hiçbirşey anlamadan aileye topluma kendini kanıtlamakla,ikinci yirmi yılı iş güç çoluk çocuk aile içi çatışmaların idare etmekle,on yılı ise olgunlaşmak ve sevginin salt sevginin değerli olduğunu anlamakta geçermiş.

Değer verdiğiniz sevdiğiniz arkadaşlarınızın değerini daha çok anlıyorsunuz onlara layık olmaya çalışıyorsunuz.Ben buna son zamanlarda daha çok önem vermeye başladım ve böyle arkadaşlarımın herşeyin en iyisine layık olduklarını düşünüyorum.

Çocuklarımızı büyütmüş artık kendimize daha çok zaman ayırma yaş dönümü bu yaş.Çocuklarımızın doğup büyüdüğü yıllarda hayatımız sadece onlardı.Hayatımızı onlara göre planlamıştık.Yemek onların sevdiği şekilde yapılıyor,gezme onların istediği yerlere yapılıyor,Televizyonda onların sevdiği kanallar açılıyordu.Çocuklar büyüyüp evden ayrıldıklarında ilk zaman boşluğa düşüyorsunuz fakat sonra kendinize ayırdığınız zamanı iyi değerlendirmeyi öğreniyorsunuz.
Yemek tarifi yada başka birşey danışmak için annemi arıyorken,şimdi kızımın ve oğlumun bana danışmalarından memnunluk duyuyorum.Şu an sahip olduğum bilgi ile kendimi çok daha iyi hissediyorum.

İkinci bir okul,eğitim,kurs yada içinizdeki ukde kalmış herşeyi yapmak için 50 yaş en ideal yaş açıkçası.Fırsatlar dünyası 50 yaşınızı doldurduğunuzda açılabilir. Bilginiz ve birikiminiz,artık yeterli zamanı ayırabilmenizle birleşince çok daha verimli olabiliyorsunuz.
Başkalarının  hatalarından ve yaşadıklarınızdan ders çıkartarak aynı hataları tekrarlamamaya dikkat ediyorsunuz.Karşınızdaki insana  daha anlayışlı olabiliyorsunuz.Örneğin sizi  eleştiren birisinin samimiyetini görebiliyorsunuz.Bu eleştiri maksatlı ise kişiye bakıyorum, zavallı diye içimden geçiriyorum.Zaten sorunlu bir insan,kendini bu şekilde rahatlatıyor olmalı düşüncesiyle söylediklerinin fazla üzerinde durmadan konuyu kapatıyorum.

Sonuç itibariyle bugün hayatıma baktığımda mutlu bir kadın görüyorum.Geçmişte yaşadığım kalp kırıklıklarım var.Artık onları umursamamayı öğrendim.Sanırım bunun için bu yaşlara gelmem gerekiyormuş😊
Hayat şikayet edecek,birbirinizi üzecek kadar uzun değil.Kalan hayatımızı çok daha mutlu ve verimli geçirmek gerektiğini düşünüyorum.


Mutlu ve sağlıcakla kalın...

X,Y,Z Sen Hangi Kuşaktansın?





Merhabalar sevgili dostlar;
Son yıllarda çokça duyduğum x, y, z kuşağı ve bununla ilgili gözlemlediğim olayları sizlerle paylaşacağım.Bu kuşaklar Dünya genelinde genç kuşaklar olarak nitelendiriliyor.

X kuşağı 1965-1979 yılları arasında doğan kişilerin oluşturduğu kuşak.nüfusun %22 sini oluşturuyor. Ben bu kuşağın içindeyim.😊 Valla açıkçası nereden nereye diyebileceğimiz hızına yetişemediğimiz, çok fazla teknolojik gelişmelere şahit oluyoruz. Hızlı bir teknolojiye adapte olmaya çalışan bir nesil. Hatırlıyorum da ben ilk ev telefonunu kullanmaya başladığımızda, ileride  görüntülü de konuşabileceğiz dediklerinde nasıl olacak ki bu diye düşünürdük. X kuşağı kurallara uyumlu, saygılı, aidiyet duygusu güçlü ve çalışkan bir kuşak olarak tabir edebiliriz. Aynı zamanda mutlu bir kuşak yada mutlu olmayı becerebilen bir kuşağız biz.
X kuşağı yani bizler çocuklarımızı kendi çektiğimiz zorlukları, yoklukları yaşamamaları için garantisi olan meslek edinmeleri, kariyer konusunda daha iyi bir yere gelebilmek için aynı işte yıllarca çalışıp deneyim kazanılması gerektiğini telkin ederiz. İş yaşamında çalışma saatlerine uyumlu iş motivasyonu yüksek daha çok yaşamak için çalışan nesiliz...
X kuşağı olarak kendi anne babalarımızdan gördüğümüzden daha rahat ve pozitif bakış açısı geliştirerek çocuklarımızı daha özgür bireyler olarak yetiştirdik.


Y kuşağı 1980-1999 arası doğanlar olarak belirtebiliriz. Nüfusun %35 ini oluşturuyorlar. Kızım ve oğlum Y Kuşağından. Bu kuşak bağımsız olmayı seviyor, özgürlüklerine düşkün yani bizden çok çok farklı bir jenerasyon açıkçası. İş hayatları da çok farklı sık sık iş değiştirebiliyorlar. Bir an önce yönetici olmak yada kendi işlerini kurmak istiyorlar. Okudukları bölüm yada üniversite  hoşlarına gitmediyse onu bırakıp farklı bir bölüm yada üniversiteye geçiş yapabiliyorlar. Son zamanlarda birkaç arkadaşımın çocuğunda buna şahit oldum. Baktığımızda bu yaşananlar y kuşağının dediğim dedik, rahat bir kuşak olduğunu kanıtlar nitelikte. Bir arkadaşımın oğlu çevre mühendisliği okurken 2.sınıfta biranda okula bırakıp aşçı olmaya verdi şu anda aşçılık okuyor başka bir arkadaşımın oğlu mühendisliği bırakıp başka bir şehirde tıp okumaya başladı.
Geçen oğlum anlattı; Okullarında bir kız öğrenci iyi bir üniversitede  tıp eğitimini bırakıp bu okulun bilgisayar mühendisliğine geçiş yapmış fakat olayın en üzücü ve ürkütücü tarafı kızın intihar etmesi. Allah rahmet eylesin neydi acaba bu kadar bunalıma iten onu?😯Gençlere ne oluyor neden tatminsiz, neden mutsuzlar demeden insan kendini alamıyor. Oysaki biz x kuşağı anneler babalar onların daha iyi olmaları için uğraştık uğraşıyoruz. İnanın bu lafı onlara söylesek uğraşmayın, biz uğraşın mı diyoruz derler, bu kadar da bencil, kaygısız ve rahatlar maalesef.
Farklı görüşleri kendilerine dayatılmayı sevmezler, dayatanları acımasızca eleştirebilirler. Çok akıllı zeki olan y kuşağı çocukları öğrenmeye ve araştırmaya da hevesliler.
Y kuşağı sınırsız özgüvenleriyle hayatlarından zevk alan ve kendileri olmaktan gurur duyan kişiler fakat bunlara rağmen en büyük problemleri mutsuzluk. Acaba diyorum her istekleri her dedikleri olduğu için mi?
Bu kuşak lüzumsuz yere çok fazla para harcamayı da seviyor. Geçenlerde bir tanıdığım oğlunun gitar kursuna yazılıp gitmediğini ve parasının boşa gittiğinden söz ediyordu. Bunlar ve buna benzer örnekler bizim jenerasyonun başına çokça geliyor ama yapabileceğimiz bir şeyde yok gibi gözüküyor.




Z kuşağı 2000 ve sonrası doğanlar.nüfusun %17 sini oluşturuyorlar.Teknoloji ve interneti kullanmayı seven Milenyum nesli.internette sosyalleşmeyi seviyorlar internet ve teknoloji çocukları. Akıllı zeki y kuşağından dahada vahim bir nesil...
Sosyalleşmenin artık sona erdiği, teknolojiye kurban edildiği bir nesil ne yazık ki. Z kuşağı aile bireylerinin kendilerini çocuklarına karşı yetersiz gördükleri bunun sonucunda psikolojik bunalım örneklerinin çok fazla görüldüğü bir kuşak.

Mutluluk üzerine yapılmış en uzun çalışma ve y kuşağı: Harvard Tıp fakültesi 75 yıl süren bir araştırma yaptı.724 kişi ile başlayan çalışma 60 kişi hayatta kalana kadar devam etti. Cevabı aranan tek bir soru vardı İnsanları hayatı boyunca sağlıklı ve mutlu yapan şey nedir? Araştırmadan çıkan sonuç iyi sosyal ilişkiler bizi daha sağlıklı ve mutlu yapar.
Yakın zamanda yapılan bir araştırmada y kuşağına hayattaki en önemli hedefleri soruldu %80 den fazlası hayattaki en önemli hedeflerinin zengin olmak olduğunu söyledi. %50 si hayattaki diğer önemli bir hedefin meşhur olmak olduğunu söyledi. Bu hedefler mutlu sağlıklı bir hayat için gerçekleşmeliydi. Oysa 75 yıllık araştırma gösteriyor ki mutlu ve sağlıklı bir hayat için en önemli şey iyi ve samimi sosyal ilişkiler..."Hayat öyle kısa ki tartışmalara Özür dilemelere, kıskançlıklara, hesap sormalara zaman yok. Sadece sevmek için zaman var ve bunun için, tabiri caizse sadece 'bir an'var" Mark Twain
Kaynak; Robert Wolding Ted konuşması, hayatı güzelleştiren şey nedir? En uzun süreli mutluluk araştırmasından dersler.

Biz ebeveynler olarak, çocuklarımızla sağlıklı ve bilinçli bir iletişim kurup, bu zamane çocukları dediğimiz yavrularımıza iyi bir gelecek hazırlamak ve onların hızına yetişmeye çalışmak için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. En temel amacımız onları mutlu etmek mutlu görmek...
Sevgiler...



Herşeyden õnemlisi SAĞLIK





Merhaba değerli blogsever Dostlarım;Arkadaşlarla beraber  geçen haftalarda  Yavuz Dizdar'ın söyleşisine katıldık,bizlere imzalayıp verdiği "yemezler "isimli kitabı bugün okumaya başladïm.Yediklerimizle ilgili açıklamaların olduğu bu kitabı severek okumayı umut ediyorum.Biliyorsunuz medyada uzmanlar çıkıp sürekli yediğimizle içtiğimizle ilgili konuşmalar yapıyorlar bizleri  uyarıyorlar.ekşimeyen sütler ve yoğurtlardan uzak durmamızı,ekmek yememeyi,şekerden uzak durmayı telkin ediyorlar.Valla öyle bir duruma geliyoruz ki ne yeyip ne içeceğiz demekten kendimizi alamıyoruz açıkçası...
Dr.Dizdar diyorki bizler eski yediğimiz tavuğun tadını biliyoruz,bizden sonraki nesiller o tadı bilemeyecek,öyle bir tadın olduğu unutulacak ve tavuğun tadı böyle olduğu sanılacak, nesil bu şekilde devam edecek.Bunu duyunca üzüldüm açıkçası,ne kötü,bu tadı hiç bilemeyecekler 😔

İşlenmiş gıdalar,mısır şurubu,kolesterol,kanser,endüstriyel gıda,GDO, soya,tarım ilacı,hormon...Çokça duyduğumuz ve bizi ürküten bu söylemler hayatımızı fazlasıyla etkilemektedirler.Ayrıca plastik kaplar,teflon Tencereler kullanmayın,suyunuzu plastik petlerden içmeyin yada Kanserojen madde içeren ayakkabı,giysi,halı,diş fırçası kullanmayın gibi sõzleri çok fazla duymuşsunuzdur.Nasıl kaçabilirizki bunca şeyden,en iyisi çok fazlada etkilenmemek gerekiyor. Yani ne olacaksa oluyor zaten.




Bu yaz bir tanıdığımızın kanser olduğunu öğrendik.Doğal bir şekilde yaşayan kendi Çiftliğinde kendi hayvanını üreten kendi domatesini, biberini yetiştiren bu adamcağızın kanser olması,doğal yaşadığımızı sanıp yaşayamadığı mızın göstergesi sanırım..

Çevremize şöyle bir baktığımızda hiç sağlıklı insan yok neredeyse, herkes hasta.Kanser,kalp,şeker,tansiyon hemen hemen  her evde bir kişide var ne yazıkki.
İsmini vermeyeceğim köftelerini çok sevdiğim bir yer vardı,sonra heryere şubelerini açtı,endüstriyel üretime geçti lezzeti ve tadı değişti,üstelik köftelerinin soyadan yapıldığı bile söyleniyor,artık o köfteciden hiç yemiyorum.Keşke çizgisini değiştirmeseydi demekten kendimi alamıyorum.Dışarıda yemekten mümkün oldukça kaçıyorum açıkçası, en iyi yerde bile yemek yesek evdeki doğallık kadar olmayacağını düşünüyorum.

İnsan bazen sormadan edemiyor neden bizi hasta eden bu gidişat engellenmiyor hastalıklar bu kadar çoğalmışken diye ,ama nafile cevabını veremiyoruz bizi aşıyor maalesef...

Organik tarım,organik gıda,organik tavuk vs.Bunlarada inanmıyorum ne kadar organik olabilirki üstelik çokta pahalı satılıyorlar değer mi? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz bilemiyorum ama ben değmediğini düşünüyorum...Organik üretim varsa bütün ürünler doğal yetişsin o zaman,herkes yesin öyle değilmi?Bu kadar zor mu acaba organik denilen üretim bilemiyorum.

Eski tatların,mis kokulu lezzetli domatesin,karpuzun,çileğin, tavuğun soframıza geldiği  dahada önemlisi sağlık getirdiği o günleri hayal ediyorum, gerçekleşmesini çok fazla canı gönülden diliyorum..

Bundan birkaç yıl önce Çanakkale'de dağ çilekleri toplayıp yemiştik,bu nasıl bir lezzettir anlatamam.Gerçek,doğal bu işte,başka yerde aramaya gerek yok,kendiliğinden dağda yetişen çilekler en âlâ organik bence 😊
Herşey gönlünüzce olsun..❤







Teknoloji ve biz


Yine bir haftasonu ve Sonbahar mevsiminin güzellikleriyle dolu güzel  bir günden hepinize merhaba.Sizlerle bugün hayatımıza büyük bir hızla girmiş olan teknolojiden bahsetmek istiyorum...

Gerilere gidip çocukluk yıllarımda neler yapardık nasıl yaşardık diye düşünmeden edemiyor insan.Haliyle o yılları ve şimdi yaşadıklarımızı gözönüne aldığımızda ne kadar hızlı değişime uğradığımızı hepimiz farkındayız.Öyleki bizim jenerasyon ayak uydurmakta biraz zorluk çekebiliyor diyebilirim,en azından kendi adıma bunu söyleyebilirim.Çocukluk yıllarımda bizim evde merdaneli bir çamaşır makinası vardı.Haftada bir açardık onu.Genellikle Annem çamaşırları elinde yıkardı.Bir keresinde çamaşırları yıkarken kardeşim elini merdaneye sıkıştırmıştı da çok korkmuştuk.O zamanlar ne kadar lüks sayılan bu makinaları şimdikilerle karşılaştırdığımızda çokta lüks olmadığını anlıyorsun :)Yazları Annemlerin köyüne dayımlara giderdik.Orada çamaşır makinesini bırak ,onu kullanacak elektrikleri bile yoktu.Gaz lambası denilen aydınlatmaları kullanıyorlardı.Fakat bu lambaların ışığında muhabbetleri dinlemek çok keyif veriyordu bana.Bu ortamda huzur ve sevgi hissediyordum.Sohbet ilerledikçe, konuşmalar ninni gibi geliyor Annemin dizinde uyuyup kalıyordum.

İlk televizyonu 70 li yılarda üst katımızda oturan rahmetli Amcam satın almıştı.Neredeyse hergün televizyon seyretmek için onlara çıkıyorduk,o zamanlar yayınlar siyah beyazdı.Çok geçmeden rahmetli Babam da bize bir televizyon alarak sürpriz yapmıştı,o günü hiç unutmam.Annemle çarşıdan geldiğimizde,evde Televizyonu görünce çok sevinmiştim.Şimdiki çocuklara birşey alındığında bu kadar sevinirler mi? hiç sanmıyorum.Biz çok değer bilen çocuklardık....
Bizim televizyon alındıktan sonra komşularımız hemen hemen hergün televizyon izlemek için bizdelerdi :) Güzel günlerdi.

İlk ev telefonlarının evlere gelişini çok iyi hatırlıyorum,yine 70'lerin sonu 80'lerin başı ptt den numara alarak sıraya girmiş daha sonra telefon ve numaraları bize teslim edilip kullanmaya başlamıştık.Çok heyacanlı ve ilginç gelmişti ilk telefonu evde kullanmaya başlamak...Hâlâ Babamın iş telefonunu ondan hatıra olarak severek  kullanıyorum.

İlk cep telefonu 90'lı yıllarda kullanılmaya başlandı.Eşim birer tane ikimize alıp kullanmaya başladığımızda artık teknolojinin kolaylıklarından faydalanmaya başlamıştık.İlk cep telefonları şimdikilerle kıyasladığımızda kocaman kalın tek renk bir telefondu...

İlk bilgisayarların alınmasıyla beraber internet kullanımlarıda başlamış oldu.Hayatımıza girdiğinden beri bizi esir alan artık vazgeçilmezimiz olan interneti ilk 90'ların sonu 2000'li yıllarda kullanmaya başladık.İlk zamanlar masaüstü aldığımız bilgisayarlar şimdi dizüstü bilgisayar,tablet bilgisayar olarak modellerini geliştirerek devam etmekte.

Teknolojinin ilerleyişini çocukluk yıllarımızla şimdi kıyasladığımızda insanın wow diyesi geliyor,o kadar hızlı bir değişim ve o kadar fark var ki arada.Teknoloji iyimi?kötümü? Elbette bu tartışılır,ben açıkçası  zararını en aza indirip faydalarından fazlasıyla yararlanmaya bakmak en iyisidir diye düşünüyorum.Bu hızlı ilerleyiş bakalım bize daha ne teknolojik nimetler sunacak merak ediyorum.Ömrümüz yettiğince göreceğiz.

Özellikle çocuklarımızı teknolojinin nimetlerinden faydalanırken zararlarından olabildiğince kaçınmalarını sağlamak.Tabi bu ne kadar mümkün olur bilemiyorum ama elimizden geldiğince yapmalıyız bunu.

Size teknolojinin güzellikleriyle başbaşa bir haftasonu diliyorum :) Hoşçakalın



Son Bahar...

Yağmurdan bankın altına sığınmış kedicik 💕💕



Merhaba değerli Blog sever Dostlarım,bugün sonbahar mevsimini yaşadığımız,yağmurlu ve kapalı bir pazar sabahı.Sonbahar  kimilerine göre hüzünlü bir ay olsada ben çok seviyorum.Ağaçların yapraklarını dökmesi , çisil çisil yağan yağmur,havanın serinlemesi beni mutlu ediyor.Güneşi çok sevmediğimden midir nedir yazı pek sevmem.açıkçası çok soğuğuda sevmiyorum o yüzden ilkbahar ve sonbahar en sevdiğim mevsimler diyebilirim😊

Bugün yağmur tam sevdiğim kıvamda  çiseliyor,
küçük taneli yavaş yavaş yağıyor...

Sonbahar birazda bize ölümü hatırlatıyor.Doğanın değişimine tanık olurken , biran kuruyan yaprakların zamanı gelince tek tek yere dökülüşünü ve zamanı geldiğinde tek tek bu dünyadan göçenleri düşünüyorum.Bir gün bizlerde zamanı gelince dalından koparak düşen  bu yapraklar gibi,dünyadan kopup öbür tarafa ahirete göçeceğiz...

Okulların açılış mevsimidir sonbahar,tatilin bitip işe,okula gitme zamanı.Tiyatro,sinema,konserlerin başlama yani sanat mevsimidir.Turşu kurma,tarhana yapma zamanıdır sonbahar.


Nasıl iş bu?
Her yanına çiçek yağmış,
Erik ağacının
Işık içinde yüzüyor.
Neresinden baksan,
Gözlerin kamaşır.

Oysa ben akşam olmuşum,
Yapraklarım dökülüyor,
Usul usul
adım sonbahar.

Atilla İlhan
(Ruhu şad olsun )



☔Yağmurda yürümeyi de severim ben,bugün yağmurlu bu havayı kaçıramazdım ve şemsiyemi aldığım gibi çıktım dışarı...Mis gibi yağmur,deniz ve çam kokuları eşliğinde,oksijeni cigerlerime çekerek,yağmurun şemsiyemde çıkardığı o sesi dinleyerek yürüdüm.toplam 5 kilometre yürümüşüm.Yürüyüş insana enerji veriyor,miskin miskin evde otururken,kolunu kaldıracak gücün yokken vede keyifsizken ne hikmetse yürüyüp geldikten sonra bunların hepsi kayboluyor,bir canlılık bir keyif geliyorki anlatamam..Tavsiye ederim 👍

Sonbahar doğanın  kızıla ve sarıya boyandığı mevsim,balığı bol tüketebileceğimiz bereketli bir mevsim.
Kestane,ayva,nar zamanıdır sonbahar...Hüzün,mutluluk,umuttur..
İyiki geldin,hoşgeldin sonbahar...



Hep iyimser kalsak




Merhaba blog dostları.Bugün nasılız bakalım?Üzerimizde iyimserlik mi hakim yoksa kötümserlik. mi?İnşallah İyimserizdir...
İyimserlik insanın en güzel ruh hallerinden birisidir diyebiliriz.Aslında iyimser olmak isteyipte bunu başaramayan o kadar çok insan varki yeryüzünde.Karşılaştığımız zorluklar karşısında iyimser olabilmek bize mutluluk olarak geri dönecektir.Bu ruh halinin sizin için ne kadar önemli olduğunu hiç düşündünüz mü?
Uzmanlar iyimser bireylerin akademik hayatında Kötümserlere göre daha başarılı olduklarını söylüyorlar ayrıca iyimser olmanın,sağlığı olumlu yönde etkilediği,depresyona yakalanma oranının kötümser olan bireylerden daha az olduğu uzmanlarca dile getirilmekte.

İki yıl önce arkadaşlarla beraber İstanbul'da gezmeye çıkmıştık 10 kişi falandık iki gruba ayrılıp öyle yürüyorduk. Bir grup arkadaşımız karşıya geçip hadi bu tarafa gelin diye bize seslendiler.Bende o an acele ile koşarak bir yandan arkadaşlara hadi geçelim  diye bakarken ne olduğunu anlamadan tramvay raylarının üzerindeki demir korkuluklara takıldım,sanki uçarak önce dizlerimin üzerine düşerek daha sonra avuç içimle  güç alıp çenemi yere çarparak durabildim.Öyle şiddetli düşmüştüm ki başımı çarpmadığıma şükrettim.Bütün moralim bozuldu keyfim kaçmıştı açıkçası.En fazla dizim yara almıştı,hemen acile hastaneye gittim,filmim çekildi bir şey çıkmadı.Doktor her gün pansuman yapılmasını ve her gün buz koymamı söyledi.Yürüyemiyordum ve canım çok yanıyordu.Evden sadece pansuman yaptırmak için çıkıyordum.Bir gün oturdum internetten diz yaralanmaları ile ilgili bir sürü yazı okudum.Aman Allah'ım benim dizimde böyle olursa diye kötü düşünceler günlerce beynimi yedi bitirdi.İnanır mısınız? kötümser düşüncelerin bu kadar etkili olduğunu ben bu olayda yaşadım.Dizim şişti  3 ayda çok zor iyileşti.çevremde tanıdıklarım bile az bir yaranın bu kadar zor iyileşmesine inanamadılar.Bu olayın üzerinden bir süre geçtikten sonra düşündüm ki kötü düşünceler,kötümserlik,negatif düşünceler artık ne derseniz deyin insana hiç iyi gelmiyor.Gerçekten Pozitif düşüncelerin, iyimserliğin bizlere  olumlu etkisi,bizim düşündüğümüzden çok fazla...Buna inanıyorum 😊





İyimserlik her zaman bardağın dolu tarafını görebilmektir.Kanser hastası bir arkadaşım,bu hastalığın grip nezle gibi bir hastalık olduğunu ve bunu yeneceğini söyleyerek tedavilerini oldu ve hastalığını yendi. Allaha Şükür  şimdi çok iyi.Görülüyor ki en ağır hastalıklar veya kazalar iyimser bir düşünceyle üstesinden gelinebiliyor.Ben buna iyimser düşünmenin büyüsü diyorum...

Bazen çevremizde insanlar size amann sende ne kadar iyimsersin diyebilirler.İyimserlik sanki olmaması gereken kötü birşeymiş gibi gelir insanlara.Halbuki iyi sonuçları görse ve kendine faydası olduğunun farkına varılsa yinede insanlar buna tepkili yaklasabilirler mi acaba?

Polyanacılık oynamak bir tür iyimserlik aslında, kötü ve zor durumlarda çok da işe yarıyor açıkçası.mutlu olmanın en büyük belirleyicilerindendir.
Çevremizde iyimser insanların yaşadığı,hep iyimser kalabildiğimiz,iyimser bir dünya 🌍 olması dileğiyle....iyimser kalın mutlu kalın😇





HAKLI YADA HAKSIZ İŞTE BÜTÜN MESELE BU




Merhaba sevgili dostlar.Bu gün çevremde çok fazla rastladığım haklılık haksızlık durumunu irdelemek istedim.☺ Açıkçası bu aralar benim de başıma gelen bir durum.Ben ne söyleyeyim onlara şimdi :) Yazayım da hep beraber okuyun bari :)

Ben haklıyım sen haklısın o haklı... E bakıyorum herkes haklı.Yani bir kişide demiyor ki evet sen haklısın' Ben hata yaptım ben de kabahat desin. Böyle olunca da iş uzayıp gidiyor. Kim haksız bulunamadığı gibi araya mesafe giriyor, soğukluk giriyor.
Hayatın her evresinde başımıza gelen bu durumlar kişileri birbirinden uzaklaştıran sen ben kavgaları, ben haklıyım sen suçlusun...Suç neyse artık kimse onu kabullenmiyor.

Eşler arasında, anne kız, baba oğul yada arkadaşlar arasında çokça yaşanan sanki bir maçı kazanmak almak gibi iddialaşma durumuna kadar gelen insanı yoran, insanı geren bazen of yeter artık dedirten ben haklıyım çekişmelerini çok ciddiye aldığınızda hiç de hoş olmayan sonuçlar doğurur.

Eşinden boşanmış bir tanıdığımla geçenlerde biraz lafladık. Konu döndü dolaştı boşandığı eşinin ne kadar haksız olduğunu, o öyle olmasaydı bu duruma düşmeyeceklerini anlattı, anlattı, anlattı hiç yorulmadan bıkmadan. (Eminim eşi de bir yerlerde bir tanıdığına  kendi haklılığını anlatıyordur.) Rövanşı alamamış oyuncu gibiydi sanki, kendini haklı çıkartma telaşında hâlâ aynı duygularla olayı yaşıyordu...Şöyle bir baktım ona, ne fark eder ki dedim haklı olsan ne olacak? Hiç bir şey anlamamış bir şekilde yüzüme baktı ve sustu...

İki can ciğer arkadaş tanıyorum birbirlerine o kadar bağlılar ki kardeş olsa bu kadar olur hatta kardeş olsa bu kadar olmaz demek daha doğru olur 😊 Her neyse geçenlerde incir çekirdeğini doldurmayacak nedenden yani gerçekten hani duyanların yok artık bundan ötürü mü kavga edip küstüler birbirlerine diye hayret edeceği bir durum, oysa asıl neden sen haksızsın ben haklıyım  kavgası. Oturup bu işi çözemediler. Şimdi birbirleriyle kırgın, ben haklıyım edasıyla kimi yakalasalar kendi haklılıklarını anlatıyorlar. Bana sorarlarsa kendilerine göre ikisi de haklı..Aslında kimi dinlesek o haklı 😁




Her birey kendi payına düşeni yaptığında, haklıyım hallerine bürünmeden acaba bende de hata var mı? deyip empati yaptığında işlerinin daha kolaylaştığını görecek.Fakat bunu iki taraf da aynı şekilde yapacak ki sorun çözülsün. Görecekler ki aslında sorun da yok...

Görülüyor ki bu hayatta her insanın kendine göre doğruları var ve size uymayacak belki ama her insanın haklı olduğu tarafları da var. Karşılıklı tartıştığımız  konularda kendi haklılığımızı  ortaya koymadan önce, karşı taraf ne diyor diye onun da haklı olabileceği bir durumunun olmasını gözardı etmeden dinlemeyi başarabilmek ne güzel olurdu değil mi? Üzerine basarak söylüyorum; iki taraf da aynı şekilde bunu yapabilmeli. Siz bu cümleyi okurken hala kendinizi haklı görüp karşı tarafı düşünüp alaycı bir şekilde  tabi ,tabi evet canım öyle yapmalı derseniz hiç bir şey elde edemezsiniz. Siz değişmezseniz sizinle diyalog kurmak gerçekten zor...
Ya da bu cümleyi okuyup kendinizi veya karşınızdakini haklı görmeden olumlu bir şekilde tabi canım öyle yapmalı derseniz sizinle diyalog kurmak kolay fakat karşınızdaki bunu düşünmüyorsa sonuç elde edemezsiniz.

Yıllardır bu sen haksızsın ben haklıyım tartışmaları, ben doğruyum sen değilsin suçlamaları kimseye bir şey kazandırmadı maalesef. Kimsenin de eline bir şey geçmedi. Arkasında kırgın bir kalp, öfke, huzursuzluk, mutsuzluk ve yalnızlık bıraktı sadece 😔




Sonuç olarak; İnsanın  toplumda birey olarak tek başına yapabilecekleri sınırlıdır. İnsan olarak birileriyle diyalog halinde yaşamak, birlikte yaşamak zorundayız. Birimizin inadı veya haklı olduğunda ısrarı yada kendi doğrularını kabul ettirme ısrarı ilişkileri zedeler ve geri dönülemez vahim sonuçlar doğurur.

Bu yazımı okuyan bütün dostlarım  artık kendimize çeki düzen vermenin zamanı geldi de geçiyor bile ama unutmayın bir şeylerin yoluna girmesi için sadece kendinizin değil karşı tarafın da sizin gibi düşünmesi gerekir. Bu imkansız mı? İmkansız olmadığını düşünüyorum. Zaten imkansızsa boş verin o kişiyi kendi haline bırakın haklılığıyla  yaşasın gitsin, kendi dünyasıyla baş başa kalsın. 😊

Sevgiyle kalın ☺



Kurban Bayramı, Kurban ve Kur'an

Toplumumuzun yüzde doksan dokuzu Müslüman diye biliyoruz. Ancak ülkemizdeki Müslümanların, İslam'ın temel kavramları hakkında doğru ve d...