Kadın olmak








Yine fırtınalı ve yağmurlu serin bir kış ününden merhaba Dostlar. Dün hava Güneşli ve serindi, bugünse yağışlı. Beklenilen kar hala İstanbul'a yağmadı. Ocak ayınının ortalarına gelmemize rağmen havalar gayet iyi gidiyor. Havalar iyi gidiyor gitmesine de gündem hiç iyi değil maalesef 😦 Hoş havaların böyle gitmesi de iyi değilde neyse o ayrı bir konu....





Bugünlerde Televizyonu açtığımızda hiç güzel haberler duyamıyoruz ne yazık ki. Hemen hemen her gün bir kadın cinayeti yada kadın şiddeti duyar olduk. Daha dün iki haber sunuldu. İlk haberde karısını bıçaklayan kocadan bahsediyordu. Kadının durumu ağır diyordu. Diğer haberde ise bir babanın şiddet gören  kızını korumak için damadını öldürdüğünden bahsediyordu. Haberler ürkütücü ve üzücü olmakla beraber  nereye gidiyoruz diye de insan düşünmeden edemiyor. Bunu yapan erkekler neden bu kadar gaddar acımasızlar, nasıl bu hale gelebiliyorlar ?

Mutfakta yemek yaparken her zaman televizyonum açıktır. Geçen gün yine Televizyonum açık haberler vardı.Tabi bakamıyorum ama kulağım orada. Haberi duyunca birden Televizyona doğru kafamı çevirdim. Haberde İspanya'da bir erkeğin karısını sokakta döverken, bir grup gencin kocayı dövdüğünü ve polis gelince dayakçı kocayı ellerinden aldığını söylüyordu. Şöyle bir televizyona baktığımda kadıncağız yerde oturmuş, adam onu döverken yanına 5,6 kişi yaklaşıyor ve adamı dövmeye başlıyorlar. Daha sonra polis gelip adamı alıp götürüyor.Yüzümde muzip bir gülümseme belirdi. Çok hoşuma gitmişti.Kadının adına sevindim...

Toplum olarak önce ailede başlayıp, okul eğitiminde de erkeklerin yetiştirilmesi konusuna çok önem verilmeli.Yani bir yerlerde yanlışlık var ki hala kadın cinayetleri,kadına şiddet ve kadın tacizleri devam ediyor. Erkeklerin kadına bakış açısı değişmeli. Erkek Kadını kendi malı gibi görüp, ben ona her istediğimi yaparım hakkını kendinde görmemeli.
Erkekler sadece fiziksel şiddet değil  psikolojik şiddet,sözlü şiddet gibi şiddetlerde uygulayabiliyorlar maalesef..
Ülkemizde evliliklerde erkeğin eşine şiddet uygulamasının bir sebebi de erkek  annelerinin oğullarını paylaşamamaktan ötürü oğullarını gelinine karşı kışkırtması diyebiliriz. Aslında erkek annesi, bir yuvayı bozarken kendi oğlunu da üzdüğünü farkında bile değil. Bunda Cahillik ve Eğitimsizlik en büyük etken.

Yapılan araştırmalarda Çocukluğunda aile içi şiddete maruz kalmış erkeklerde eşlerine şiddet uygulama oranı fazla görülmektedir. Araştırmada babanın anneye uyguladığı şiddetle büyüyen çocukların, evliliklerinde eşine şiddet uygulama oranı da bu çocuklarda daha fazla olduğu belirtilmiş.
Ayrıca ruh sağlığı bozuk, kişilik bozukluğu olanlarda da şiddet uygulama eğiliminin çok fazla olduğu belirtilmiş...





8,9 Yaşlarında o zamanlardan hatırladığım, canım halamın hastanede oluşu ve bizim onu ziyaretine gidişlerimiz. Çocuğuz tabi o zamanlar fazlaca bir bilgim yoktu. Sadece çok üzüldüğümü  ve hastaneden dönüşümüzde gözlerim dolu dolu  yukarı başımı kaldırarak Allah'ım halam acı çekmesin lütfen diye yalvararak dua edişimi hatırlıyorum. Halam ne yazık ki 33 yaşında gözlerini hayata yumdu. Arkasında 2 küçük kız çocuğu bırakarak. Öldüğü günü de çok iyi hatırlıyorum, okuldan geldiğimde evimiz kalabalık herkes ağlıyordu. 'halan öldü' dediler 😢 Az sonra da halamın küçük kızı girdi içeri ne olup bittiğini o da anlamamıştı. Ona söyleyemediler. Bana yalvardı söylemem için bende söyleyemedim. O kadar ısrar ediyordu ki en sonunda kağıda yazmayı düşündüm. Bir kağıda 'Annen öldü 'yazarak ona gösterdiğimde Anneciğim diye bağırarak hıçkırıklarla ağlamaya başlayınca tabii bende çok kötü oldum. Ağlayarak sarıldık birbirimize. O yaşadığım sahne hiç silinmedi hafızamdan...
Sonra öğrendiğim şeyler Halamın yaşadıkları çok üzdü beni. Halam evlendiğinde kocası onu çok dövermiş. Her şeyi bahane edip şiddet uygularmış. Halam kalp romatizmasından hastaneye yatmış fakat iyileşememişti. Öldüğü gün boşandığını öğrenmiştik. Mekanın cennet olsun halam nurlar içinde yat, gençliğine doyamadın 😢
Dedem üzüntüsüyle kızının vefatından 6 ay sonra 60 yaşında vefat etti.Canım Dedem mekanın cennet olsun 😢
Bir erkek şiddeti bir aileyi işte böyle perişan etti...
Böyleleri bana göre evlenmemeli diye düşünüyorum. Bu tür insanların  başka insanların hayatını zehir etmeye hakkı yok ...

Seneler önce de bir komşumuzun kocası tarafından bıçaklanışı aklıma geldi. Zavallı kadını gece, çocuğu içeride uyurken 8 yerinden bıçaklamış. Kadıncağız üst komşuya kaçarak canını zor kurtarmıştı. Sabah hastanede ziyaretine gittiğimizde anne ve babası da uçakla apar topar hastaneye gelmişti. Ne kadar üzgünlerdi anlatamam. Emekli polis olan babası kızımızı alıp gideceğiz buradan diyordu...

Evliliğimin ilk yılıydı,eşimi geçirirken camdan baktığımda karşı apartmandan bir cenazenin çıktığını ve polislerin olduğunu gördüm. Daha sonra öğrendim ki Apartmanın 1.katında oturan Ayşe Öğretmen eşini öldürmüş. Alkolik olan eşi Ayşe Öğretmeni her gün dövüyor, hakaretler ediyormuş. Bir kaç defa boşanmak için 2 erkek çocuğuyla annesine gitmiş ama her defasında bir daha yapmamak için söz veren kocasına geri dönmüş. Cinayeti O günün gazeteler de yazmıştı. Daha sonra ağır tahrik unsuru olduğu için Ayşe öğretmen beraat etmişti...


Bir kadının gözleri
Bir erkeğin zulmünden dolayı yaş dökerse
Melekler attığı her adımda o erkeğe lanetler yağdırır !..
Hz Ali




Bütün dostlara selam olsun,
selam olsun sevilen en güzel kadınlara,
selam olsun,sevilen en güzel kadınları seven adamlara
selam olsun dışarıda ki kedilere,köpeklere
selam,kedileri,köpekleri üşütmeyen geceye,
gecenin soğuğuna selam olsun.
Selam olsun koruyana,kollayana
selam,kalbi merhametle yıkanmışlara...

Kadirhan Türkoğlu



Baktığımızda genelde bizim gibi Ataerkil yani erkek otoritesine dayanan  toplumlarda 'kadını aşağılayıcı bir şekilde' kadın eksik etek denilerek erkek hep üstün görülmüş, kadın güçsüz bir varlık olarak empoze edilmiş maalesef. Bu toplumlarda erkeklere kadınlardan daha çok saygı gösterilir. Erkek hep güç gösterisiyle kadından üstünlüğünü göstermeye çabalamış ve aslada kadının üstünlüğüne izin vermek istememiş. Bunun sonucu olarak da toplumun  kadına bakış açısı hakkettiği gibi değildir. Kadın Toplumda anne olarak, eş olarak verilen değer açısından daha fazlasını hakkediyor...


Türkiye İstatistik verilerine göre; Yaklaşık 10 kadından dördü erkek şiddetine maruz kalıyor. İstatistik bölge birimleri sınıflandırmasına göre eşlere şiddet uyulama da Güney doğu Anadolu bölgesi en yüksek olan bölge. Eğitim düzeyi arttıkça şiddet oranı azalıyor.
kaynak:w.w.w.tuik.gov.tr bakabilirsiniz.

Dünya Sağlık örgütünün 2002 yılı raporlarında belirtilen tahminlere göre tüm dünyada 3 kadından 1 i yaşamlarının bir döneminde dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ve diğer yollarla taciz edilmektedir.


Efendiliğiyle bilinen sanatçı Mehmet Aslantuğ 'un çok beğendiğim sözüyle yazımı bitiriyorum.....Sevgiyle kalın 💕

Benim iki büyük nimetim var. Biri Anam, biri Yârim...
31 yaşında 5 çocukla dul kalmış annemin en büyük çocuğuydum. Anneme ve eşime baktığımda anneliğin ne kadar kutsal bir mücadele olduğunu görüyorum. Eşim 2 ay boyunca, oğlumuzu dünyaya getirmek için cesaret ve metanetle hastanede yattı. Zor günler yaşadık. Bunu görüp anneliğin gücünden etkilenmemek mümkün değil.
Genç anne adayları bu gücün farkında olmalı. Çünkü yuvayı yapan da erkeğe anlam katan da kadındır...
Mehmet Aslantuğ






Vitaminler ve Sağlığımız





Merhaba blog sever dostlarım dün alışveriş yapmak için evden çıktım.Hava kapalı ve yağmurluydu. otobüse bindim.Otobüs Göztepe caddesi üzerindeki Marmara üniversitesi durağında durdu.Karşımdaki koltuğa üniversiteli 2 genç kız oturdu.Birisi elindeki uzunca bir kağıttan arkadaşına yazılar okuyordu.Heyecanla birazda canı sıkılmış bir şekilde.Biraz kulak kabarttığımda kızcağızın elindeki kağıdın tahlil sonuçları olduğunu anladım.Kansızlık,b vitamini,d vitamini eksikliğinin olduğundan bahsediyordu.Bu aralar çevremden de çok sık duyduğum 'depolar boşalmış'dedi arkadaşına dönerek keyifsizce..
Öyle çok rastlıyorum ki yakın çevremde vitamin eksikliklerini.Bir arkadaşım bahsetmişti.Tansiyonunun hep yüksek çıktığını,düşüremediğini,ailesinde tansiyonla ilgili rahatsızlikların görülmediğini.Tahlil yaptırdığında d vitamininin eksik çıktığını söylemişti bana.Hatta çok iyi beslendiğini,eti iyi tüketmesine rağmen böyle bir şey yaşadığını bahsetti.D vitamini tedavisinden sonra tansiyonunun düzeldiğini söyledi,
Geçtiğimiz senelerde vitaminlerle ilgili eğitimler almıştım.Vitaminler hakkında her şeyi öğrenmeye çalıştım.Bunun sonucunda arkadaşlarımla sohbetlerimde vitamin konusu mutlaka geçerdi ☺
Bunun tersi durumlarda olabiliyor.B vitamini kullanan bir arkadaşım kendini kötü hissedip Doktora gittiğinde b vitamini düzeyinin fazla çıktığından söz etmişti.Bir arkadaşımda kalsiyum oranının fazla olduğundan bahsetmişti.Onun için rastgele vitamin takviye almak doğru değil...




Bazı Doktorlar vitamin takviye (hap olarak) alımını desteklerken bazıları çok karşılar.Bütün Doktorların ve tabii bizlerinde kabul ettiği,öncelikle gıdalardan vitamin ihtiyacımızı karşılamak.Fakat maalesef  hormonlar ve ilaçlar ürünlerin kalitesini düşürüyor. Bana göre bilinçli alındıktan sonra vitamin alımı insana zarar vermez.Bir de iyi bir marka,sentetik olmayan vitamini araştırmalıyız.Zarar fayda ikilemine baktığımızda vitamin eksikliğinden kaynaklanan hastalıklar insana daha yıkıcı sonuçlar verebilir.İnsan biraz da kendi doktoru olacak.Unutmayın kendinizi en iyi siz bilirsiniz.

Modern yaşamın zindeliğimize etkileri:
_Yoğun ve stres dolu günlük rutin
_Düzensiz yemek alışkanlığı
_Beslenmede daha fazla işlenmiş gıda
_Doğaya yabancılaşma

Genetiğimiz ve geçmişimiz göz önüne alındığında elde edebileceğimiz en iyi sağlık düzeyi optimum sağlıktır.Zihinsel,fiziksel ve ruhsal açıdan sağlıklı olmak ve bunu gelecek nesillere taşıyıp,sağlığımızla ilgili doğru kararlar almalı ve bunlara yatırım yapmalıyız.Bunun için;
1)Sigarayı bırakın
1)Stresinizi azaltacak ve sizi mutlu edecek uğraşlar edinin
3)Yeterli miktarda dinlenin,uyuyun
4)Olumlu düşünmeyi kendinize öğretin
5)Doğru su için
6)Doğru beslenip,doğru destekler alın

Fazla demir almayalım,fazla lifli ekmek yemeyelim çünkü fazla yendiğinde demiri bağlar ve kansızlık başlar.
Kolesterol ve kalp damar rahatsızlığınız yoksa normal ürünler tüketin. Light olmasın.

Sağlıklı beslenmede aşağıdakileri azaltın:
_Çok işlenmiş gıdalardan sakının
_Aşırı yağları kullanmaktan uzak durun
_Hamur işleri,şekerli,unlu mamullerden uzak durun
Doğru beslenmediğimizde nelerle karşılaşırız
_Kalp damar ve dolaşım problemleri
_tip 2 diyabet
_kanser (vakıaların %30 u kötü beslenmeyle alakalı)
_Kas ve Kemik problemleri
_Fiziksel yaşlanmanın hızlı olması

Almanya'da bir şirket araştırması 8 sebze ve meyveyi vitamin açısından incelemişler.85 yıllarında vitamin kaybının %23, 96 yıllarında %81 kayıp olduğu açıklanmış.(Bilimsel bir veri)



B vitamini :Alyuvarlar ve sinir sistemini destekler.
_Antibiyotik kullananlar
_Şeker hastası olanlar(Damar çok ciddi yıpranıyor.B vitamini damarı koruyucu özellik taşıyor)
_Depresyon tedavisi görenler





Omega 3 :Kan sulandırıcı alıyorsa Omega 3 Doktor kontrolünde Doktoruna danışarak almalılar.Bilimsel sonuçlara göre Çocukların zihinsel gelişmesine katkıda bulunuyor.Omega 3 alan toplumlarda psikolojik sorunlar az görülüyor.Meme ve Prostat kanserini engelliyor.Tip 2 diyabetiklerde insülin duyarlılığını artırır.Kronik kalp hastalığı riskini azaltır.

C vitamini:Enfeksiyonlara karşı direnç gösterir,bağışıklık sistemini güçlendirir.Sağlıklı hücre ve bağ dokusunun gelişimini sağlar.Demir emilimini sağlar.vücuta alınan demir çabuk emilemiyor o yüzden c vitaminiyle beraber almalıyız.Ç vitamini demir emilimini hızlandırır.Yada bir bardak portakal suyuyla demir hapını alabiliriz.

Kalsiyum Magnezyum:Sağlıklı kemik ve kas gelişimini destekler.Magnezyum kalsiyumsuz olamaz ikisi birbirini tamamlar.Kuru fasulye pilavsız olamaz gibi düşünebiliriz.Kuru fasulye deki aminoasitler pilavda yok.Pilavda olan maddeler kuru fasulye de yok.Beslenme vitamin açısından bu iki yemek birbirini tamamlar.magnezyumla desteklendiğinde kalsiyum dağılımı düzenlemeye ve etkinliğini artırmaya yardımcı olur.
Magnezyum:Sinir sisteminin iskelet ve kalp kaslarının fonksiyonlarının çalışmasında önemli.Aşırı uykusuzluk,yorgunluk,ve iyileşme dönemlerinde kullanılması gerekiyor..Şeker metobolizmasında görev yapıyor.Şeker hastalığında da tavsiye ediliyor.Yeterli magnezyumda kalp daha sağlıklı çalışıyor.Yüksek tansiyonun düzene girmesine yardımcı oluyor.Kalp krizi geçiren hastalara doktorlar ilk müdahalede magnezyum verirler.
Örneğin bacaklarıniza kramp giriyorsa muhtemelen magnezyum eksikliginiz vardır ☺

İstediğimiz kadar yağ,karbonhidrat,protein tüketelim vitaminler olmadan enerji dönüşümü gerçekleşmez.

Bu yazdıklarım bilgilendirme amaçlı olup,herhangi bir rahatsızlığı olanlar doktoruna danışsın..

Sağlıklı Günler...


Yeni bir yıla yeni umutlarla girerken




Merhaba blog sever dostlarım.Güneşli fakat serin bir Aralık ayının bu son haftasında daha Yeni yıla yaklaşırken hâlâ kar  yağmasını dört gözle beklemekteyim.İnşallah yılbaşı akşamı bize sürpriz yapar.😊Çocukluğumdan beri yeni yıla kar yağışıyla girmek beni hep mutlu etmiştir.Kar ile yeni yılı hep özleştirmişimdir.O Yıllarda camdan gökyüzüne bakarak karın yağıp yağmadığını kontrol ederdim.Eğer yağmıyorsa çok üzülürdüm.Allaha dua ederdim yağsın diye.Bu yaşıma gelmiş olsamda,hâlâ her Yeni yıla girişte camın önüne gidip gökyüzüne bakıyorum kar yağıyor mu diye😊Bilmiyorum sizlerde Yeni yılda hiç kar yağışını beklediniz mi?

Yeni bir yıla sayılı günler kala,sonuna geldiğimiz bu senenin hızla geçtiğini,bu yıldan hiçbir şey anlamadığımı itiraf etmeliyim.Bana göre Yeni bir yıl demek yeni bir yaş almak,yaşlanmak demek.
Çocukluğumuzda Yeni yıla girerken televizyonlarda Yeni yıl programları olur,çoğu Aile yeni yıla girdiğimiz geceyi Televizyon karşısında geçirirdi.O yıllarda Arkadaşlarla birbirimize yeni yıla girerken o gece ne yapmayı düşünüyorsunuz diye sorduğumuzda ptt yapacağız derdik:))Pijama,terlik,televizyon demekti bu.

Çocukluk ve Gençlik yıllarımda Yeni yıla girerken sevdiklerim için hep sağlık,mutluluk dilemişimdir.Ülkemiz için Dünya için barış,huzur istemişimdir.O zamanlardan beridir dileklerim değişmedi hep aynı.Hatırlıyorum o yıllarda  Ortadoğu karışık,ekonomi kötü,iklim değişikliği başlamış..Bunları okudukça,duydukça hep üzülürdüm.Aslında hiç bir şey değişmedi her şey aynı belki fazlalığı var eksiği yok ne yazık ki.😢
Dünyamız için en büyük hayalim; savaşlar olmasın,insanlar birbirini öldürmesin,İnsanlar eşit şartlarda yaşasın,Doğamız pırıl pırıl tertemiz yeşilliği ve havasıyla en güzel şekilde bize hizmete devam etsin,herkes birbirine sevgi,saygı duysun,kötülük yok olsun..
Bu hayalim bir Dua,bir dilek olsun.İnşallah bir gün gerçekleşsin.


Yeni yıl,yeni beklentiler aslında.Her birimiz yeni beklentiler içine giriyoruz.2018 yılına girerken ;umutlarımızın,hayallerimizin gerçekleşmesini diliyoruz.Yeniden her şey için yeni bir sayfa açıyoruz.2017 yılında da aynı umutları,aynı hayalleri diledik belkide.Kimimiz hayallerini  gerçekleştirdi,kimimiz fazla şanslı değildi ne yazık ki.Umutlarını başka bir zamana erteledi...

Sıkıntılı,mutsuz geçirilen bir yılın sonunda yeni bir yıl insana umut vericidir.Sıkıntılı günlerin geride kaldığı bir daha yaşanılmayacağı yönünde beklenti oluşur.
Yeni yılın gelişiyle yeni kararlar alınır.Yapmak isteyip te yapamadığımız şeyler için yeni yıl bizim için bir fırsattır.
Geçmişte yapılan hataları,kaçırılan fırsatları düşünüp nerde hata yaptığımızı değerlendirip,yeni yılda tekrar yapmamaya çalışmak,bunu hayatımıza uygulamak bizi motive eder.Yani kısacası demem o ki Yeni yıla yeni umutlarla büyük motivasyonla gireriz.
Geçmiş yılda gerçekleştiremediğimiz hedeflerimize yeni yılda ulaşmayı ümit ederiz.Örneğin sigarayı bırakamamış bir kişi yeni yılda bırakmayı hedefler yada zayıflamayı isteyen birisi yeni yılda bu isteğine kavuşmayı düşler.
Evlenmek,çocuk sahibi olmak isteyen birçok insan yeni bir yıla yeni bir umutla ulaşmayı bekler.
Bazılarımız zengin olmak,güzel bir işe girmek,ev araba almak ister..
Bazılarımızda hasta olarak geçirdikleri bir yılı iyileşmiş olarak karşılamak ister.
Bireysel isteklerimiz bir yana hepimiz kardeşçe barış içinde bir yıl olmasını dileriz.Çocukların,kadınların ölmediği herkesin mutlu olduğu bir dünya olmasını isteriz.

Dilerim herkesin istekleri gerçek olsun...

Yeni bir yıl dedik,umutla bekledik 
Her şey aynı kaldı değişmedi.Bilemezdik.
Düşlerimizi gerçekleştirmek istedik,
Aslında başka da bir şey istemedik...

Yeni bir yıl dedik,umutla bekledik
Yaşanmamış gibiydi akıp giden zaman.
hatıraları geride bırakarak,
Takvim sayfalarını eksilttik...

Yeni bir yıl dedik,umutla bekledik 
Sevgi,huzur,mutluluk istedik.
 Hayallerimize kavuşmak için, 
Bir ömür verdik..

Yeni bir yıl dedik,umutla bekledik 
Her sene yeniden bıkmadan bekledik.
Oysa zaman geçti,ömür bitti,
Farkına vardığımızda çok geçti.. 

Yeni bir yıl dedik,umutla bekledik
İçimizde bir kıpırtı,yüreğimizde sevgiyle.
Geçmişi bir çırpıda sildik,
Gelecek güzel günlerin hevesiyle..

Saadet Sezer 



MUTLU YILLAR...HAPPY NEW YEAR...







ŞANSLI

 Soğuk ve yağışsız bir Aralık akşamından huzurlu akşamlar blogsever dostlarım.Bu aralar havalar hastalık havası.Bir bakıyorsunuz yazı aratmayan bir sıcaklık,bir bakıyorsunuz biranda dereceler düşüyor.
Herzaman yazılarımı sabah yazıp akşam kontrollerini yapıp yayınlıyordum.Bugün diğer günlerden farklı akşam yazıp yayınlamayı düşündüm.Bir yazma isteği geldiki sormayın 😊
Birkaç yıl öncesi aylardan temmuz , cumartesi  sabahında ailemle birlikte balkonumuzda kahvaltı yapıyorduk. Birden kızım heyecanla başını yana çevirerek,Anne baksana kedicik ne kadar da ufak diye bize el işaretiyle o tarafı gösteriyordu.Gerçekten miniminnacık bir kedi bahçede kendi kendine oynuyordu.Çok sevimliydi.Onu izleyerek kavaltimıza devam ettik.O kadar küçüktü ki acaba Annesi nerelerde diyede merak ettik açıkçası.Neden tek başınaydı?Kahvaltımızın o günkü sohbet konusu oldu.😊
Neyse yaramaz kedicigin neşeli oyunlarını izledikten sonra Kahvaltımızı bitirip,kızım ve oğlum arkadaşlarıyla buluşmak üzere dışarı çıktılar.Eşimle bizde dolaşmaya çıktık...
Ertesi gün önceki günün aksine çok kötü bir hava vardı.Yağmur seller akarcasına yağıyor,şimşekler çakıyordu.Hava birden soğumuştu.Sabah uyandığım da bir patırtı kütürdü neler oluyor diye koridora ilerlediğimde biran  kızımın pijamalarıyla dışarı fırladıgını gördüm.Babamızda kardeşi de ne olup bittiğini anlamaya çalışarak uykulu gözlerle sokak kapısına bakıyorlardı. Neler oluyor demeye kalmadan kızım kucağında sırılsıklam ıslanmış,ağlar gibi sürekli miyavlayan kedicikle kapının önüne dikilerek,Anne lütfen alalım içeri onu diye yalvaran gözlerle bana bakıyordu.
Kedileri uzaktan seven fakat evde beslenilmesine karşı olan ben kızımın yalvarışlarına kayıtsız kalamamıştım.
Kediciği içeri aldık.Babasıyla kediyi  doğru banyoya götürüp yıkadılar.Zavallıcık hiç sesini çıkartmadan kendini bırakmış bir halde öylece durdu.Aslında bilirsiniz kediler suyu hiç sevmezler.Artık ne olacaksa olsun der gibiydi.Yıkadıktan sonra bir güzel havluyla ve kurutma makinesi ile kuruttuk.O avazı çıktığı kadar bağıran kedi susmuş kendini bize bırakmıştı.Besbelli karnıda açtı.Pamuğu süte batırıp verdik.Nasılda acıkmış Annesinin memesini emer gibi kuvvetli kuvvetli emiyordu.Ertesi gün Annesine fakat bulamadık.O gün veterinere götürerek muayene ettirerek ilk aşılarına başladık.Doktor kuvvetlenmesi için vitamin verdi..Birde aşı karnesi verdiler.Veteriner bize erkek kedi olduğunu söyledi.Kızım adınıda koydu Şanslı😊
Şanslı artık kedimiz olmuştu. Mamasını aldık,bizim yediğimiz yiyeceklerden de veriyorduk.Çok seviyordu,mest oluyordu.Mutfağa girmesi yasaktı..Birgün sabah mutfağa doğru yöneldim arkamdan geldi minik.Girmemesi için mutfağın kapısını kapattım.Fakat kapının altının yerden yüksekte olmasını hiç hesaba katmamıştım.Kapıyı kapatır kapatmaz zorlayarak alttan geçmeyi başarıp mutfağa girdi.Çok şirin ve çok komikti gülmeme sebeb oldu.😃Büyüdüğünde birkaç defa denedi,giremeyince artık denemekten vazgeçmişti.
Şanslı diye bağırdığımda hemen koşarak yanıma geliyor,yanımdan hiç ayrılmıyordu.Adete bir çocuğumuz gibi  davranıyorduk.Hatta çocuklar inanamıyorlardı Anne sen  nasıl böyle oldun diye.Bakımı bana kalmıştı,ben daha fazla vakit geçiriyordum onunla.Artık şanslı benim çocuğum gibiydi adeta😊💕
Şanslı da mutluydu,huzurluydu,keyifliydi.Neşe kaynağımız olmuştu.Bakımlı gürbüz bir kedi olmuştu.Aylar geçti şanslı ergenliğe girmiş,farklılaşmaya başlamıştı.Hırçınlaşmış daha hareketli olmuştu. Birkaç defa balkondan atlayarak kaçtı.Her atlayışında aşağıdan alıp getiriyorduk.Bir defasında saat gece birlerde eşimle dışarıda şanslı aradık fakat bulamadık.Bir gün sonra gelmişti.Perişan durumdaydı bir gün nerdeyse hiç kalkmadan uyudu yorulmuş gibiydi.Neyse her eve gelişinde banyo yaptırıyor,temizliyor tekrar kaçmasın diye dikkat ediyorduk.

Ramazan Bayramında yola çıktık,onuda arabanın içinde serbest bıraktık.Önce çok korktu koltukların altına girip epey bir çıkmadı.Daha sonra kucağıma aldım biraz alıştıktan sonra arabanın arka camına oturup,etrafı seyrederek yolculuk etti.
Memlekete gittiğimizde değişik şehir,değişik insanlar gördü.İlk önce ürkek davranıyor daha sonra alışiyordu.Küçükken de çok ürkek,çok korkak bir hayvancıktı zaten.Sürekli balkona kaçıyordu.Atlayacak kaçacak diye ödümüz  kopuyordu.
Arefe günü kızım halasının evlerine götürmüştü Şanslıyı.Kuzeninin de köri isminde dişi bir kedisi vardı.Şanslı onun peşinden koşuyor rahatsız ediyor diye Şanslıyı odaya kapatmışlar.Bende akşam eve uğradım alıp  götürecektim Şanslıyı.Yukarı çıktım Şanslı nerde dedim.Odanın kapısını açtıklarında şanslının öyle bir gelişi vardı ki sinirli ve gergin olduğunu anladım.Kafese koyup götüreyim diye düşündüm ama girmemekte diretiyordu.Son bir hamle içeri tam soktum derken dişlerini geçirip fırlayıp kaçtı.derin tırmalamıştıda. Müthiş acı hissettim, sanki bütün sinirlerime kadar dişlerini geçirmişti.Kolumu hissedemiyordum.Bir yandan da kolum kanıyordu.Şanslıya hiç kızmadım.O sadece doğası gereği böyle davranıyordu.Hastanede acilde iğne yapıldı ve on gün kediyi takibe almamız istendi.Hemşire, kedimizin aşılıda olsa dışarıda başka kedilerle temastan ve onların su içtiği kaplardan su İçmesi sonucunda kuduz mikrobu kapabilir diye bizi uyardı.
Hastaneden eve gelip Şanslıyı kafese 6 kişi 2 saatte anca koyabildik.Eve geldiğimizde Şanslıyı kafesten çıkarttık.Fakat ben artık birkere tedirgin olmuştum.10 gün Şanslıyı izledik tabiki çok şükür birşey olmadı.Fakat endişe ve canımın yanmasıyla bayramı bitirip evimize döndük.
Eskisi gibi Şanslıyı sevemiyordum.Korkuyordum açıkçası.Sürekli dışarı kaçmak istiyordu.Çok gergin çok mutsuz 😔 gözüküyordu.Birkaç gün sonra onu doğal hayatına bırakmaya karar verdim.Kafesine koyup karşımızdaki bahçenin oraya bırakıp eve geldim.Sürekli zaten evden kaçıyordu eve geldiğinde başka hayvanlardan mikrop kapar endişemde vardı.
Bıraktıktan sonra epey bir göremedim onu.Fakat geçen gün bahçenin kapısında çimlerin üzerinde oynuyordu.Çok sevindim onu görünce,özlemişim merakta etmiştim.Şanslı seni çok seviyorum.Şansın açık olsun,mutlu ol...🙏💕
Kediler akıllı çok şirin hayvanlar.Kedileri çok seviyorum fakat artık elliyemiyorum maalesef.Artık her gördüğüm kedide Şanslıyı görüyorum o sevgiyi hissediyorum.Şanslı sayesinde kedi 😻 sevgisi,hayvan sevgisi çok fazla oluştu bende.Hayvanlara bir başka bakıyorum şimdi.Onlarında duyguları var, onlarda mutlu,mutsuz olabiliyorlar.Geçenlerde oğlum anlattı;arkadaşının kedisi depresyona girmiş doktor ilaç vermiş.Yazık hayvana çok üzüldüm.İnşallah kısa zamanda atlatır.
Uzmanlar evde kedi beslemenin insanın ruhuna iyi geldiğini söylüyor.Benim ruhuma iyi geldiği kesin😊💕
Sevgiyle kalın



50 yaşın güzellikleri


Merhaba dostlar zaman öyle çabuk geçiyor ki hızına yetişemiyoruz.Pazartesi ile başlayan hafta bir bakmışsın hafta sonuna gelmiş.Zaman,günler haftaları,haftalar ayları,aylar yılları adeta kovalarcasına hızla ilerliyor.Ne ara geldim ben bu yaşa diye hayıflanırken birden 70 yaşında olan annemi düşündüm.Yüzündeki kırışıklıklar artmış,hareketleri yavaşlamış,orası burası ağrısada çevresindeki yaşlılara göre maşallahı var annemin. Ben o yaşa geldiğimde neler hissederim acaba diye de içimden geçirdim açıkçası...

Her yaşın ayrı bir güzelliği vardır derler ya kesinlikle katılıyorum.Nasıl bu yaşa ulaştığımı anlamasam da 50 yaş harika bir yaş.Kendi adıma itiraf etmeliyim ki kendimi bulduğum,hayatın tadına vardığım,kendimin öncelikle değerli olduğunu farkettiğim yılların başlangıcı bu yaş.
Bu yaşlarda insanların ne düşündüğünü artık pek fazla  umursamıyor,abuk sabuk şeylere kendini eskisi kadar üzmemeye başlıyorsunuz.Bu benim için en önemli olanı ;Hayatındaki insanları olduğu gibi kabul ediyorsun.Açıkçası bu durum insanı çok rahatlatıyor 50 yaşını beklemeye gerek yok fakat zamanında ben bunu uygulayamadım ne yazıkki 😊
Görüşmek istemediklerini eliyorsun."Ama ayıp olur"devri 50 yaşla son buluyor.Bazen çevremizde öyle bencil olan insanlar varki hep ben konuşayım,hep benim dediğim olsun,hep ben ben...Valla böyle insanlarla irtibatımı mümkün olduğunca kesiyorum.


Geçmişte yaptığın hatalardan ders çıkarıyorsun,Hayır diyebilmeyi öğreniyorsun.
Kafana taktığın şeylerin sayısı azalıyor.Artık hiçbirşey sağlıktan kendi mutluluğundan önemli olmuyor.

Herşeyi problem eden,dedikoducu,herkesi kötü anlatan,kısacası ruhunu daraltan insanlarla görüşmek zorunda olmadığını farkediyorsun.Böyle insanları rahatlıkla hayatından çıkarmayı öğreniyorsun.Zamanımı ve enerjimi çalan insanlara yer  yok.

Sağlığına her zamankinden daha fazla dikkat ediyorsun.Kilo vermeyi,güzellik için değil sağlık için istiyorsun çünkü çevrende kilosundan  ötürü şeker hastalığı,kalp hastalığı gibi hastalıkları olanları fark ediyorsun.

İnsanın ilk yirmi yılı hiçbirşey anlamadan aileye topluma kendini kanıtlamakla,ikinci yirmi yılı iş güç çoluk çocuk aile içi çatışmaların idare etmekle,on yılı ise olgunlaşmak ve sevginin salt sevginin değerli olduğunu anlamakta geçermiş.

Değer verdiğiniz sevdiğiniz arkadaşlarınızın değerini daha çok anlıyorsunuz onlara layık olmaya çalışıyorsunuz.Ben buna son zamanlarda daha çok önem vermeye başladım ve böyle arkadaşlarımın herşeyin en iyisine layık olduklarını düşünüyorum.

Çocuklarımızı büyütmüş artık kendimize daha çok zaman ayırma yaş dönümü bu yaş.Çocuklarımızın doğup büyüdüğü yıllarda hayatımız sadece onlardı.Hayatımızı onlara göre planlamıştık.Yemek onların sevdiği şekilde yapılıyor,gezme onların istediği yerlere yapılıyor,Televizyonda onların sevdiği kanallar açılıyordu.Çocuklar büyüyüp evden ayrıldıklarında ilk zaman boşluğa düşüyorsunuz fakat sonra kendinize ayırdığınız zamanı iyi değerlendirmeyi öğreniyorsunuz.
Yemek tarifi yada başka birşey danışmak için annemi arıyorken,şimdi kızımın ve oğlumun bana danışmalarından memnunluk duyuyorum.Şu an sahip olduğum bilgi ile kendimi çok daha iyi hissediyorum.

İkinci bir okul,eğitim,kurs yada içinizdeki ukde kalmış herşeyi yapmak için 50 yaş en ideal yaş açıkçası.Fırsatlar dünyası 50 yaşınızı doldurduğunuzda açılabilir. Bilginiz ve birikiminiz,artık yeterli zamanı ayırabilmenizle birleşince çok daha verimli olabiliyorsunuz.
Başkalarının  hatalarından ve yaşadıklarınızdan ders çıkartarak aynı hataları tekrarlamamaya dikkat ediyorsunuz.Karşınızdaki insana  daha anlayışlı olabiliyorsunuz.Örneğin sizi  eleştiren birisinin samimiyetini görebiliyorsunuz.Bu eleştiri maksatlı ise kişiye bakıyorum, zavallı diye içimden geçiriyorum.Zaten sorunlu bir insan,kendini bu şekilde rahatlatıyor olmalı düşüncesiyle söylediklerinin fazla üzerinde durmadan konuyu kapatıyorum.

Sonuç itibariyle bugün hayatıma baktığımda mutlu bir kadın görüyorum.Geçmişte yaşadığım kalp kırıklıklarım var.Artık onları umursamamayı öğrendim.Sanırım bunun için bu yaşlara gelmem gerekiyormuş😊
Hayat şikayet edecek,birbirinizi üzecek kadar uzun değil.Kalan hayatımızı çok daha mutlu ve verimli geçirmek gerektiğini düşünüyorum.


Mutlu ve sağlıcakla kalın...

X,Y,Z Sen Hangi Kuşaktansın?





Merhabalar sevgili dostlar;
Son yıllarda çokça duyduğum x, y, z kuşağı ve bununla ilgili gözlemlediğim olayları sizlerle paylaşacağım.Bu kuşaklar Dünya genelinde genç kuşaklar olarak nitelendiriliyor.

X kuşağı 1965-1979 yılları arasında doğan kişilerin oluşturduğu kuşak.nüfusun %22 sini oluşturuyor. Ben bu kuşağın içindeyim.😊 Valla açıkçası nereden nereye diyebileceğimiz hızına yetişemediğimiz, çok fazla teknolojik gelişmelere şahit oluyoruz. Hızlı bir teknolojiye adapte olmaya çalışan bir nesil. Hatırlıyorum da ben ilk ev telefonunu kullanmaya başladığımızda, ileride  görüntülü de konuşabileceğiz dediklerinde nasıl olacak ki bu diye düşünürdük. X kuşağı kurallara uyumlu, saygılı, aidiyet duygusu güçlü ve çalışkan bir kuşak olarak tabir edebiliriz. Aynı zamanda mutlu bir kuşak yada mutlu olmayı becerebilen bir kuşağız biz.
X kuşağı yani bizler çocuklarımızı kendi çektiğimiz zorlukları, yoklukları yaşamamaları için garantisi olan meslek edinmeleri, kariyer konusunda daha iyi bir yere gelebilmek için aynı işte yıllarca çalışıp deneyim kazanılması gerektiğini telkin ederiz. İş yaşamında çalışma saatlerine uyumlu iş motivasyonu yüksek daha çok yaşamak için çalışan nesiliz...
X kuşağı olarak kendi anne babalarımızdan gördüğümüzden daha rahat ve pozitif bakış açısı geliştirerek çocuklarımızı daha özgür bireyler olarak yetiştirdik.


Y kuşağı 1980-1999 arası doğanlar olarak belirtebiliriz. Nüfusun %35 ini oluşturuyorlar. Kızım ve oğlum Y Kuşağından. Bu kuşak bağımsız olmayı seviyor, özgürlüklerine düşkün yani bizden çok çok farklı bir jenerasyon açıkçası. İş hayatları da çok farklı sık sık iş değiştirebiliyorlar. Bir an önce yönetici olmak yada kendi işlerini kurmak istiyorlar. Okudukları bölüm yada üniversite  hoşlarına gitmediyse onu bırakıp farklı bir bölüm yada üniversiteye geçiş yapabiliyorlar. Son zamanlarda birkaç arkadaşımın çocuğunda buna şahit oldum. Baktığımızda bu yaşananlar y kuşağının dediğim dedik, rahat bir kuşak olduğunu kanıtlar nitelikte. Bir arkadaşımın oğlu çevre mühendisliği okurken 2.sınıfta biranda okula bırakıp aşçı olmaya verdi şu anda aşçılık okuyor başka bir arkadaşımın oğlu mühendisliği bırakıp başka bir şehirde tıp okumaya başladı.
Geçen oğlum anlattı; Okullarında bir kız öğrenci iyi bir üniversitede  tıp eğitimini bırakıp bu okulun bilgisayar mühendisliğine geçiş yapmış fakat olayın en üzücü ve ürkütücü tarafı kızın intihar etmesi. Allah rahmet eylesin neydi acaba bu kadar bunalıma iten onu?😯Gençlere ne oluyor neden tatminsiz, neden mutsuzlar demeden insan kendini alamıyor. Oysaki biz x kuşağı anneler babalar onların daha iyi olmaları için uğraştık uğraşıyoruz. İnanın bu lafı onlara söylesek uğraşmayın, biz uğraşın mı diyoruz derler, bu kadar da bencil, kaygısız ve rahatlar maalesef.
Farklı görüşleri kendilerine dayatılmayı sevmezler, dayatanları acımasızca eleştirebilirler. Çok akıllı zeki olan y kuşağı çocukları öğrenmeye ve araştırmaya da hevesliler.
Y kuşağı sınırsız özgüvenleriyle hayatlarından zevk alan ve kendileri olmaktan gurur duyan kişiler fakat bunlara rağmen en büyük problemleri mutsuzluk. Acaba diyorum her istekleri her dedikleri olduğu için mi?
Bu kuşak lüzumsuz yere çok fazla para harcamayı da seviyor. Geçenlerde bir tanıdığım oğlunun gitar kursuna yazılıp gitmediğini ve parasının boşa gittiğinden söz ediyordu. Bunlar ve buna benzer örnekler bizim jenerasyonun başına çokça geliyor ama yapabileceğimiz bir şeyde yok gibi gözüküyor.




Z kuşağı 2000 ve sonrası doğanlar.nüfusun %17 sini oluşturuyorlar.Teknoloji ve interneti kullanmayı seven Milenyum nesli.internette sosyalleşmeyi seviyorlar internet ve teknoloji çocukları. Akıllı zeki y kuşağından dahada vahim bir nesil...
Sosyalleşmenin artık sona erdiği, teknolojiye kurban edildiği bir nesil ne yazık ki. Z kuşağı aile bireylerinin kendilerini çocuklarına karşı yetersiz gördükleri bunun sonucunda psikolojik bunalım örneklerinin çok fazla görüldüğü bir kuşak.

Mutluluk üzerine yapılmış en uzun çalışma ve y kuşağı: Harvard Tıp fakültesi 75 yıl süren bir araştırma yaptı.724 kişi ile başlayan çalışma 60 kişi hayatta kalana kadar devam etti. Cevabı aranan tek bir soru vardı İnsanları hayatı boyunca sağlıklı ve mutlu yapan şey nedir? Araştırmadan çıkan sonuç iyi sosyal ilişkiler bizi daha sağlıklı ve mutlu yapar.
Yakın zamanda yapılan bir araştırmada y kuşağına hayattaki en önemli hedefleri soruldu %80 den fazlası hayattaki en önemli hedeflerinin zengin olmak olduğunu söyledi. %50 si hayattaki diğer önemli bir hedefin meşhur olmak olduğunu söyledi. Bu hedefler mutlu sağlıklı bir hayat için gerçekleşmeliydi. Oysa 75 yıllık araştırma gösteriyor ki mutlu ve sağlıklı bir hayat için en önemli şey iyi ve samimi sosyal ilişkiler..."Hayat öyle kısa ki tartışmalara Özür dilemelere, kıskançlıklara, hesap sormalara zaman yok. Sadece sevmek için zaman var ve bunun için, tabiri caizse sadece 'bir an'var" Mark Twain
Kaynak; Robert Wolding Ted konuşması, hayatı güzelleştiren şey nedir? En uzun süreli mutluluk araştırmasından dersler.

Biz ebeveynler olarak, çocuklarımızla sağlıklı ve bilinçli bir iletişim kurup, bu zamane çocukları dediğimiz yavrularımıza iyi bir gelecek hazırlamak ve onların hızına yetişmeye çalışmak için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. En temel amacımız onları mutlu etmek mutlu görmek...
Sevgiler...



Herşeyden õnemlisi SAĞLIK





Merhaba değerli blogsever Dostlarım;Arkadaşlarla beraber  geçen haftalarda  Yavuz Dizdar'ın söyleşisine katıldık,bizlere imzalayıp verdiği "yemezler "isimli kitabı bugün okumaya başladïm.Yediklerimizle ilgili açıklamaların olduğu bu kitabı severek okumayı umut ediyorum.Biliyorsunuz medyada uzmanlar çıkıp sürekli yediğimizle içtiğimizle ilgili konuşmalar yapıyorlar bizleri  uyarıyorlar.ekşimeyen sütler ve yoğurtlardan uzak durmamızı,ekmek yememeyi,şekerden uzak durmayı telkin ediyorlar.Valla öyle bir duruma geliyoruz ki ne yeyip ne içeceğiz demekten kendimizi alamıyoruz açıkçası...
Dr.Dizdar diyorki bizler eski yediğimiz tavuğun tadını biliyoruz,bizden sonraki nesiller o tadı bilemeyecek,öyle bir tadın olduğu unutulacak ve tavuğun tadı böyle olduğu sanılacak, nesil bu şekilde devam edecek.Bunu duyunca üzüldüm açıkçası,ne kötü,bu tadı hiç bilemeyecekler 😔

İşlenmiş gıdalar,mısır şurubu,kolesterol,kanser,endüstriyel gıda,GDO, soya,tarım ilacı,hormon...Çokça duyduğumuz ve bizi ürküten bu söylemler hayatımızı fazlasıyla etkilemektedirler.Ayrıca plastik kaplar,teflon Tencereler kullanmayın,suyunuzu plastik petlerden içmeyin yada Kanserojen madde içeren ayakkabı,giysi,halı,diş fırçası kullanmayın gibi sõzleri çok fazla duymuşsunuzdur.Nasıl kaçabilirizki bunca şeyden,en iyisi çok fazlada etkilenmemek gerekiyor. Yani ne olacaksa oluyor zaten.




Bu yaz bir tanıdığımızın kanser olduğunu öğrendik.Doğal bir şekilde yaşayan kendi Çiftliğinde kendi hayvanını üreten kendi domatesini, biberini yetiştiren bu adamcağızın kanser olması,doğal yaşadığımızı sanıp yaşayamadığı mızın göstergesi sanırım..

Çevremize şöyle bir baktığımızda hiç sağlıklı insan yok neredeyse, herkes hasta.Kanser,kalp,şeker,tansiyon hemen hemen  her evde bir kişide var ne yazıkki.
İsmini vermeyeceğim köftelerini çok sevdiğim bir yer vardı,sonra heryere şubelerini açtı,endüstriyel üretime geçti lezzeti ve tadı değişti,üstelik köftelerinin soyadan yapıldığı bile söyleniyor,artık o köfteciden hiç yemiyorum.Keşke çizgisini değiştirmeseydi demekten kendimi alamıyorum.Dışarıda yemekten mümkün oldukça kaçıyorum açıkçası, en iyi yerde bile yemek yesek evdeki doğallık kadar olmayacağını düşünüyorum.

İnsan bazen sormadan edemiyor neden bizi hasta eden bu gidişat engellenmiyor hastalıklar bu kadar çoğalmışken diye ,ama nafile cevabını veremiyoruz bizi aşıyor maalesef...

Organik tarım,organik gıda,organik tavuk vs.Bunlarada inanmıyorum ne kadar organik olabilirki üstelik çokta pahalı satılıyorlar değer mi? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz bilemiyorum ama ben değmediğini düşünüyorum...Organik üretim varsa bütün ürünler doğal yetişsin o zaman,herkes yesin öyle değilmi?Bu kadar zor mu acaba organik denilen üretim bilemiyorum.

Eski tatların,mis kokulu lezzetli domatesin,karpuzun,çileğin, tavuğun soframıza geldiği  dahada önemlisi sağlık getirdiği o günleri hayal ediyorum, gerçekleşmesini çok fazla canı gönülden diliyorum..

Bundan birkaç yıl önce Çanakkale'de dağ çilekleri toplayıp yemiştik,bu nasıl bir lezzettir anlatamam.Gerçek,doğal bu işte,başka yerde aramaya gerek yok,kendiliğinden dağda yetişen çilekler en âlâ organik bence 😊
Herşey gönlünüzce olsun..❤







Komşularımız her şeyimiz

Merhaba dostlar öncelikle belirtmeliyim ben bu blog dünyasını çok sevdim.Yeni güzel şeyler öğreniyorum. Güzel yazılar okuyorum.Yazanların...