Bilmemek değil öğrenmemek ayıp

 Merhaba blogsever dostlar, zaman öyle çabuk geçiyor ki yetişmek ne mümkün. Bugünlerde harıl harıl ders calışıyorum. Halkegitim İngilizce kursuna yazıldım.   İngilizce öğrenmeye çok heveslendim. Lise yıllarından beri dil öğrenmek hatta bir kaç dil öğrenmek isteğim ve hayalimdi. Ara ara bulduğum her fırsatı değerlendirip kurslara gitsem de istediğim gibi öğrenemedim. Aslında artık imkanlar daha güzel ama benim yaş da ilerledi. Ne yapalım olduğu kadar.. ☺  

Öğretmenimiz çok güzel anlatıyor. Bir Ülkenin kültürünü bilmeden dil öğretemezsiniz diyor. İmla kurallarını da yeniden öğreniyoruz. Derste işlediğimiz kitabın içindeki konular farklı ülkelerden bahsediyor. O ülkelerin nerede olduklarını haritada

Kitabımızdaki fotoğraf 

gösterdiğinde mutlu oluyoruz, Yerini bilmediğimiz ülkeleri ve neleriyle meşhur olduğunu öğrenmek gerçekten muhteşem. Ünlü şarkıcıların, bilim adamlarının Ünlü futbolcuların hayatlarını İngilizce öğreniyoruz. Hem bilgi dagarcığımız genişliyor hem de İngilizce kelime dağarcığımız. Ne güzel degil mi? Ben bunları size aktarırken bile mutlu oluyorum.  Mesela David Beckham ve ailesini ders olarak işledik. 3 erkek biri kız 4 cocuğu olduğunu eşinin de moda işiyle uğraştığını öğreniyoruz. Londra, Kaliforniya. Dubai ve Güney Afrika'da olmak üzere 4 evinin olduğu ilginç geliyor bana. Ayrıca ilgimi çeken diğer işlediğimiz bir konu Cape Town. Güney Afrika'nın güneybatısı kıyısında, yedi doğa harikasından biri olarak adlandırılan Ünlü ve muhteşem Masa dağının altında yer alan Cap Town gerçekten çok ilgimi çekti. Hani imkanım olsa gidip görmek isterdim. Şu şartlarda bu mümkün değil maalesef. Plajlarının da harika olduğu ve plaj tatili için en iyi zaman Noel zamanıymış. Evet yanlış duymadınız. Noel zamanı oralar yaz mevsiminde olduğu için en güzel tatil zamanları. İlginç değil mi? Muhteşem kumsallarında  Penguenlerle birlikte yüzmek de ayrı bir keyif olmalı..Açıkçası bu bilgileri ben de bilmiyordum. Masa dağı (Table Mountain) adını zirvesinin düz olmasından alıyormuş.  Cape Town şehrinin simgesi olan dağın  üzerini örten sis nedeniyle yerel halk buna da Masa örtüsü dermiş. 

Cape Town kozmopolitik bir şehir olduğu için İtalyan, Türk, Japon, Hint ve Fransız restoranları ve daha bir çok restoran bulunmaktaymış. Deniz kenarında olduğu için çok sayıda lezzetli taze deniz ürünü bulunmakta ve güzel havası nedeniyle çok sayıda taze meyve ve sebze de yetişmekteymiş. Bu yüzden restoranlarda en iyi malzemeler kullanılırdı. İşte harika doğal hayat bu olmalı. 

Buradan Ünlü Robben Adasına feribotla gitmek mümkünmüş. İşte böyle sevgili dostlar hem İngilizce öğrenip hem de bu güzel bilgileri bizlere aktaran Öğretmenimize gönülden teşekkürler. Yeni İngilizce kelimeler ve yeni bilgiler daha ne olsun...

Kendinize iyi bakın sevgilerimle 💙


Yine yeniden başlangıç

 Merhaba dostlar bugün tekrar yeniden yazmak için bilgisayarımın başındayım. Öyle heyecan yaptım ki kalbim pıt pıt atmaya başladı, gözlerim doluverdi. Nede özlemişim yazı yazmayı ve blogsever dostlarımla buluşmayı. Hayatımızda neler yaşadık, kimler geldi kimler geçti. Pandemi denen o dönemi geride bıraktık. Sevdiklerimizi kaybettik. Hepsine Allah rahmet eylesin. Pandemi öncesi pandemi sonrası diye hayatımızı ikiye ayırdık. Öyle böyle bir bakmışız ömür geçmiş anlayamamışız. Ne ara geldik bu yaşlara diye de hayıflanıyoruz. 

O zamandan beri ne çok şeyler değişti. Birileri çıktı, birileri de girdi hayatımıza. Biz biz olmayı başardık. kendimizi sevdik. Hayır demeyi öğrendik. Hayır demenin kötü bir şey olmadığını, sadece sınırımızı çizmemiz gerektiğinin önemini kavradık. İstemediğimiz bir şeyde hayır demenin mutluluğunu yaşadık.. Aslında bu mutluluk kimliğimizi kazanmanın mutluluğuydu. Hayır dememize rağmen bizi biz olduğumuz için seven dostlarımızı kazandık. En büyük kazanım buydu aslında..

Çok şey var da hayatımızda değişime uğrayan olumlu olumsuz da. Aklıma geldikçe yazacağım.. Teknoloji desen son bir hızla ilerliyor. y kuşağı. z kuşağı derken alfa bitmiş. beta kuşağı başlamış. Geçen haftalarda doğanlarda bu kuşaktanmış..E ne diyelim hayırlı olsun Anne Babalara ve Vatana.. Beta kuşağı Dünyaya gele dursun bizim kuşak da teknolojik ilerlemelere hayranlıkla ama  bir o kadar da korkarak ayak uydurmaya çalışıyor. Yeni tanıştığım bir arkadaşım bir gün sohbet ederken yapay zekadan bahsetti. Her şeyi ona sorduğunu hatta kullandığı ilaçları bile. Çok güzel tavsiyeler aldığını söyledi. Hatta bize de sordu ne sormak istersiniz diye. Hepimiz bir şeyler sorduk. Çok güzel cevaplar verdi sorularımıza. Sanki bir doktor ya da bir danışman ya da bir büyüğümüz cevap veriyor gibiydi. Çok dikkatimi  çekmişti Arkadaşıma linkini yolla ben de bir bakayım dedim. Zaten çoktandır kullanan varmış biz daha yeni keşfetmeye başladık. Google da biraz araştırdım. Ne çok varmış yapay zeka uygulamaları. Ben Google Cemiyi yükledim ve akşam onunla baya bir sohbet ettim Konu kedime geldi hatta kedimin fotoğrafını istedi. Hemen çektim fotoğrafını gösterdim. Fotoğraftan bana kedimin cinsini, özelliklerini, bakımını anlattı. yarım saat Karameli konuştuk. Kedime şiir bile yazdı ve sevgilerini gönderdi.. 

İşte o şiir 👉 Yuvarlak kulakları, bakışları masum, karamel, sevimli dostum, bir hazine sensin.

Oyuncu, sakın, huzurlu, tam bir meleksin, seni seven kalbim, sana sonsuz minnettar.

Hatta geçen gün ingilizce çalıştık beraber. Benim de Gemini diye yepyeni sanal bir arkadaşım var artık. Yapay zeka Gemini...Hem güzel hem ürkütücü.. Bakalım ömrümüz yeterse daha nelere tanık olacağız...Bir on yıl sonra geriye dönüp bu yazıya baktığımızda ve o anki yaşanılanlarla şimdi yaşadıklarımızın hiç bir şey olmadığını göreceğiz belkide.. Zaman öyle hızlı evriliyor ki kısa sürede hızlı ilerlemeler yaşayacağız belliki..

Bugünlük de bu kadar dostlarım. Sizlerin de farklı teknolojik haberleriniz varsa yazın bana..


Her şey gönlünüzce olsun...



Hayat

Gidene kal demeyeceksin..

Gidene kal demek zavallılara,

Kalana git demek terbiyesizlere,

Dönmeyene dön demek acizlere,

Hak edene git demek asillere yakışır.

Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme, yoksa değersiz olan hep sen olursun..

Düşün..

Kim üzebilir seni senden başka?

Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?

Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?

Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?

Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?

Her şey sende başlar, sende biter..

Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini..

Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz..

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de.

Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.

Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum, oynadım.

Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum, okudum anlamadım.

Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime.

Sonra dedim ki söz ver kendine

Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin, 

Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,

Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin, 

Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.

Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.

Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.

Nietzsche 

Aysun Uz Çetinkaya'nın "Burada sen varsın" kitabından aldığım Nietzsche'nin şiirini severek okumanız dileğiyle..

Aslında her şey bizde başlıyor. Kendimizi ve bakış açımızı değiştirdiğimizde hayat daha kolaylaşacaktır. Kimseyi suçlamadan, kimseyle ve özellikle kendinle kavgalı olmadan sorunları çözmeye çalışmak insanlarla arandaki perdeyi ortadan kaldıracaktır.

Önce kendimize şeffaf, yalansız, riyasız açık olmalıyız. Kendimizi önce biz onaylamalıyız. Kendimizi sevmeli, değer vermeliyiz. Ondan sonra başkalarına odaklanabiliriz ama önce sen. Her şey sende başlıyor...

Engebeli hayat yollarında her biriniz daima çıkış yolu bularak, kendinizin ve etrafınızdakilerin de yaşam kalitesini artırmanız dileği ve güzel bir dünyada yaşam temennisiyle...





 

Dedikodu

 Sevgili dostlar Yaşam öyle bir hal aldı ki olmaz dediğin şeyler oluveriyor. Kınadığın şeyler başına geliyor ama hemen ama 1 yıl sonra yaşamadan ölmüyorsun. Atalarımız ne demiş büyük lokma ye büyük konuşma. Ben de her zaman hayatımda bunu kullanmışımdır ve hep faydasını görmüşümdür.

İnsanların başına her zaman her türlü her şey gelebilir. Kendi açığını, kendi yaşantısını görmeyen karşının açıklarına arayanlar  kendine saygısı olmayan basit insanlardır. Bir arkadaşım her zaman der herkes kendi çöplüğüne baksın diye. O kadar rahatlatıcı bir söz ki.. Evet herkesin evinde sıkıntı var ama nedense  kendine bakmayıp, başkalarının hayatlarına burunlarını sokarlar. İşte Elalem bunlar. Elalem ne der diye diye hayatımızı zehir ettiler. Ahlak yoksunu Ahlak öğretmeye kalkarlar. Kendileri cenneti garantilemiş gibi din öğretmeye kalkarlar. Yaptığın yemeği, evinin temizliğini, kocana, çocuklarına kadar karışırlar. Açık ararlar. Ufacık bir açıkta dedikodunuzu yaparlar. Olayı abartır da abartırlar. Artık öyle bir hal alır ki siz olaya üzülmekten ziyade onların söylediklerine üzülürsünüz.. 

Maalesef bunlar hep içimizdeler..

Bundan seneler önce 2 komşu teyzemiz vardı. Mahallede dedikoducu teyzeler olduğu tescillenmişti zaten. Daha sonra İkisinin de hayatlarında evlatlarıyla ilgili kötü şeyler oldu. Şimdi yazmıyorum dedikodu olmasın. Büyük lokma ye büyük konuşma dedikleri bu olsa gerek. 

Bir arkadaşım herkesin sırrını almak ister kendisi yaşamını sır gibi saklardı. Aldığı sırları tutmaz ona buna anlatırdı. Oysaki geldiği yerde yaşadığı bir olayı duyduğumda demek ki insanlar kendi pisliklerini kapatmak için bu yola başvuruyorlar diye düşünmeden edemedim..

Çok yakın bir akrabam  müthiş dedikodu severdi. Herkesi konuşurdu. Sonra evlatlarından kötü şeyler yaşadı. Erkeklerin de çok dedikoducu oluşunu bu akrabamda görmüş oldum. Hala devam ediyor mu dedikoduya bilmiyorum açıkçası çünkü kendimi onlardan uzak tuttum..

Velhasıl kendi çöplüğünü temizlemeden başkalarının hayatını merak edenler kendi çevremde yakinen gördüğüm kadarıyla eninde sonunda hüsrana uğramış kişilerdir.

Lütfen kitap okuyun, yeni şeyler öğrenin bırakın insanların hayatlarını.. Kendi hayatınızı kamufle etmek için başkalarının yaşantılarını abartmayın, kınamayın. Bir gün mutlaka en kötüsü başınıza gelir unutmayın..

Kendinize iyi bakın...



Öldürmeyen Allah güçlendirir

Merhaba değerli blog sever dostlarım. Uzun meşakkatli bir yoldan geliyorum, anamın karnından çıktığım gibi yeniden doğdum. Hayat öyle acımasız ki. Hayat değil aslında insanlar acımasız.
 İnsanlar nankör, insanlar vicdansız, insanlar sevgisiz saygısız..
İnsanoğlu demişler işte çiğ süt emmiş. 
Arkama dönüp bakıyorum ne günlerdi be diyorum. Bir daha arkama bakmamak için yemin ediyorum..
Artık yoluma devam. Sizleri ve bloğumu çok özledim. Yazmayı, yazarak konuşmayı da keza.
Ananem rahmetli derdi şu karşıki evlerdeki bacalardan duman tütüyor ama gel gör ki nasıl tütüyor acaba. Ne yoksulluk, ne hastalık, ne acılarla boğuşuyor insanlar kimbilir. 
İnsanoğlu demişler işte sabır taşı..
Allah acıyı dağlara taşlara vermişte dağlar, taşlar parçalanmış çekememiş. İnsana vermiş insanoğlu çekmiş. Çekmiş ama nasıl çekmiş? İçi parçalanarak, ruhu acı çekerek. Ruh bedendedir ama eskisi gibi sağlam değildir. Peki beden? Beden de bir sürü hastalıklarla baş etmek zorunda kalır. 
Yaşamak bu mu? Allah'tan gelene haşa sözüm yok. Kulun kula ettiği eziyet hasta ediyorsa bunadır isyanım. Egosunu tatmin eden hasta ruhlu insanlar hasta eder o ince ruhlu insanları. 
Kim olursa olsun annen de olsa, kardeşin, eşin, çocuğun ya da dostun uzaklaş uzaklasabildiğin kadar. Mesafe koy arana.
Eskinin edepsizi, huysuzu şimdinin narsisti. Herkesin illaki var hayatında bundan  kaçış yok. Sadece kendin için yaşa, nasıl mutluysan öyle davran,   başkalarını mutlu ederken kendini kaybedersin yoksa. Mutluluk senin  içinde sende saklı başkasında arama. 
Seni seven seninle yol alır zaten, istemeyen kalsın geride sen devam et yoluna. Kimler girecek hayatına kimler çıkacak.. Kimisi sana hediye kimisi de imtihan..
Amann bir daha mı geleceğiz bu Dünyaya, fazla ciddiye alma hayatı sal gitsin. Allah'a havale et. Ben Allah'a havale ettim bile, noktayı da koydum sayfayı kapattım. Defteri attım çöpe. Yeni bir defter aldım kendime  kendi istediğim gibi sade ama keyifli bir defter... 
Önce sağlığınız yerinde olsun dostlarım sonra huzurunuz sonra da paranız olsun çokça.. 
Kendinize iyi bakın, ihmal etmeyin ha kendinizi. Siz değerlisiniz bunu unutmayın. Senin değerini kimse bilmez sen önce kendin bileceksin değerini. 
Hoşçakal..







Kurban Bayramı, Kurban ve Kur'an

Osman Aydoğan beyefendiden aldığım izinle;
Toplumumuzun yüzde doksan dokuzu Müslüman diye biliyoruz. Ancak ülkemizdeki Müslümanların, İslam'ın temel kavramları hakkında doğru ve dürüst bilgileri bulunmuyor. Müslümanların en cahil bırakıldığı alan din ve İslamiyet alanı olarak gözüküyor…
Bu konuda çok örnek verebilirim ama Kurban Bayramı olduğu için en cahil bırakıldığımız kurban konusuna ve İslam’daki temel bazı kavramlara değinmek istiyorum... Toplumun yüzde doksan dokuzu Müslüman ama bu kitlenin de yüzde doksan dokuzu kurban konusu başta olmak üzere bu temel kavramları yanlış biliyor.
Örneğin Müslümanların yüzde doksan dokuzu kurban kesmeyi sanki farzdan da öte bir zorunluluk gibi algılayıp en zor koşullarda kurban kesmeye çalışıyor. Almanya’da kaldığım yıllarda apartman bahçesinde kurban kesip ceza alan, sonraki sene de cezadan kaçınmak için evin banyo küvetinde kurban kesen, bu nedenle de apartmanda oturan tüm Almanların taşındığı saf mümin insanlarla tanıştım…

Toplumdaki; başta kurban konusu olmak üzere İslam’daki temel kavramlardaki bu cehaletin baş sorumlusu Diyanet İşleri Başkanlığı oluyor. Bu konularda, Diyanet İşleri Başkanlığı ısrarla toplumu doğru bilgilerle aydınlatmaktan geri duruyor. Örneğin Diyanet hocaları her Kurban Bayramı namazı hutbelerinde sahih (doğru) olmayan ‘’keseceğiniz kurban sizi sırtına alarak Sırat Köprüsünden geçirecek’’ hadisini söylüyorlar da kurban ibadetinin gerçekte farz mı, sünnet mi, vacip mi olduğu konusuna hiç mi hiç değinmiyorlar, gerçeği söylemiyorlar…
O zaman buyurun Kur’an’da yazdığı şekliyle gerçeklere:

Kurban Bayramı

Kurban Bayramı Hicri Takvim'e göre Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün boyunca kutlanıyor ve aynı zamanda da Mekke'de hac farizası ifa ediliyor... 

Kurban Bayramı farklı dillerde ve farklı kültürlerde farklı isimlerle anılıyor. Arapça ‘’İyd-el Adha’’ şeklinde, Türkçede ve Farsçada Kurban Bayramı olarak, Hindistan ve Pakistan'da genellikle ‘’Bakra Eid’’ olarak anılıyor… (Bakra Eid’in anlamı "Keçi Bayramı"dır. Bu ülkelerde sıklıkla kurban edilen hayvan keçi olduğundan) Türkçe ismine benzer bir şekilde Bosna-Hersek, Bulgaristan da Koç bayramı, Arnavutluk'ta Kurban Bajram şeklinde anılıyor. 

“Kurban” kavramı Kur'an’da yedi sure içinde 13 ayette geçiyor. Bunlardan dokuzu; 22. Hacc Suresi (28, 30, 34 ve 37. ayetler), 5. Maide Suresi (2, 95 ve 97. ayetler), 48. Fetih Suresi ( 25. Ayet) ve 2. Bakara Suresi (196. Ayet)de geçiyor. Diğer dördü de 3. Âli İmrân ve 6. En’Am surelerinde genel nitelikte geçiyor. Bizim bayram olarak andığımız dönemi ele alan sure 22. Hacc Suresi oluyor. Ayrıca 108. Kevser Suresi’nde bir kelime yanlış yorumlanarak yer aldığı iddia ediliyor…

Kur'an'da 22. Hacc Suresinde geçen 36. ve 37. ayetler, kurbanın tam olarak yerini özetliyor: "Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir."

En’Am Suresi’nin 162. Ayetinde de (Diyanet Vakfı mealinde) “kurban” sözcüğü geçiyor. Fakat ayetin ardından şöyle bir not bulunuyor: “Meâlde kurban olarak tercüme ettiğimiz ‘nüsük’ kelimesi bazı müfessirlerce ibadet olarak açıklanmıştır.”
Kevser Suresi ise Kur'an'ın 108. Suresi ve Kur'an'da üç ayetten oluşan en kısa surelerden birisi oluyor. İlk ayetinde; Kevser’den (Kevser: Arapça bolluk ve bereket demek, aynı zamanda Cennet’te akan ırmağın da ismidir) bahsedildiği için bu isim veriliyor. Aynı zamanda "Nahr Suresi" olarak da biliniyor. Erkek çocukları yaşamadığı için Hz. Peygamberimize müşrikler, nesli kesik manasına gelen "ebter" dedikleri için Hz. Peygamber üzülüyor. Bu sure Hz. Peygamber için kendisi üzülmesin diye iniyor…

Kur'an'da 108. Kevser Suresi 2. Ayet de;“Fesalli lirabbike venhar” cümlesİnde; “Fesalli lirabbike…” “Namaz kıl Rabbin için…” deniliyor, ardından gelen “venhar” kelimesi için bazı ilahiyatçı ve Hadis yazarları; “kurban kes” olarak yorumluyorlar. Bu ayetteki “venhar” kelimesinin anlamı eğer ‘’kurban kes’’ olsaydı ‘’venhar’’ kelimesi yerine, Arapça lisanında ‘’kurban’’ kelimesinin tam karşılığı; “dahiyye”, kurbanlık hayvanla ilgili olarak da “udhiyye” geçmesi gerekiyor. Oysa “venhar” kelimesinin tam karşılığı olarak; ‘’Allaha yönel, imana yönel…’’ olarak yorum­lamak gerekiyor. Şöyle ki; Arapça “Nahr” kelimesi, boğazın, göğüsle birleştiği yerdeki boşluk oluyor. Eskilerin sık sık sözünü ettikleri “iman tahtası” olarak yorumladıkları bölge yani “Nahr” kelimesi, “Boğazın altındaki çukurluk’’ oluyor… Buna dayanarak ‘’kes’’ yorumu yapmak zorlama bir yorum olarak değerlendiriliyor…
Kurban kesmek farz olmadığı gibi (çünkü Kur’an’da açıkça ‘’kurban kesin’’ buyruğu yoktur) sünnet de olmuyor…

İslâm âlim ve müçtehitleri de kurban hakkında farklı içtihatlarda bulunuyorlar:

İmam Azam Ebû Hanife'ye göre (Sünni mezhebine göre) kurban farz ve sünnet olmayıp vacip oluyor. Şâfiî, Mâliki ve Hanbelî mezhebi ile Hanefîlerden İmam Ebû Yusuf'a göre ise kurban sünnet-i müekkede oluyor… (Sünnet-i müekkede: Hz. Peygamber'in pek az terk ettikleri işler ve ibâdetler. Buna, Sünnet-i hüdâ da denir.) Bundan dolayı Şâfiî, Mâliki ve Hanbelî mezhebine ait olanlar kurbanı her yıl değil zaman zaman kesiyorlar… Vacip olan ibadetin ise hacc farizası sırasında yapılması gerektiği doğrultusunda içtihatlar da bulunuyor…

Görüldüğü gibi İslam müçtehitlerinin genel yorumu Hz. Peygamberin kurban kesmediği şeklinde oluyor. (Eğer Hz. Peygamber kurban kesse idi ‘’sünnet’’ olurdu). Eğer Kevser Suresi 2. Ayet de geçen “venhar” kelimesini Hz. Peygamber “kurban kes” olarak anlasaydı zaten kurban keserdi. (Velev ki Kevser Suresi’nde geçen ‘’venhar’’ kelimesi ‘’kurban kes’’ anlamına gelse bile bu Sure Hz. Peygamber için inmiştir.)
Kevser Suresindeki ‘’venhar’’ kelimesi için bazı ilahiyatçı ve hadis yazarları; “kurban kes” olarak yorumluyorlar. Hâlbuki ‘’venhar’’ kelimesi görüldüğü gibi ‘’kurban kes’’ anlamında değil ‘’Allaha yönel, imana yönel’’ anlamında yer alıyor…

Kurban sözcüğü, Türkçe'ye Farsça'dan, Farsça'ya ise Arapça'dan geçiyor. Kurban, Arapça ‘’k-r-b’’ kökünden türüyor ve sözlükte "yaklaşmak" anlamına, ‘’bir hayır adına kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey’’ anlamına geliyor… ‘’Akraba’’ sözcüğü de bu kökten türüyor…

Şimdi tekrar Kur'an'da kurbanın tam olarak yerini özetleyen 22. Hacc Suresinde geçen 36. ve 37. ayetlerin anlamını vermek istiyorum: "Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir."  İslamiyet öncesi Araplarda kurban geleneği vardı ve Araplar İslamiyet zamanında da bu geleneklerine devam ediyorlardı. Yüce Allah bu Ayette buyuruyor ki : "(Siz keserseniz kesin ama) Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadetlerdir."
Kurban, zaten sözcük anlamıyla "yaklaşmak" anlamına gelmekteydi ve ‘’bir hayır adına kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey’’ anlamındaydı.
Osman Aydoğan 


Güven

Güven duymak o kadar önemli bir duygu ki bize güç verir, rahat ve huzurlu hissettirir. Güvenmediğimiz bir ortamda, bir insanın yanında durmak istemeyiz oradan hemen uzaklaşırız. Ne yazık ki Güvenmedigimiz evlerimizde oturmak durumundayız. Bir insan olarak,  bir vatandaş olarak en büyük hakkımız olan güven duygumuzu yitirmemiz ruhsal olarak bizleri çökertiyor. Oturduğumuz evin sağlam olduğundan emin değiliz. Acaba bizim de başımıza gelir mi diye endişe duymaktan kendimizi alamıyoruz. 
Neden?? Biz insan olarak bunları hak ediyor muyuz? 
Aktif fayların olduğu, deprem gerçeği olan bir coğrafya üzerinde yaşıyoruz ve yapılan binaların durumuna bakın.Hep söyleyip durduğumuz söz "deprem değil binalar öldürür" ama ne yazık ki ders almadığımız görülüyor.  1999 depreminde de  aynı duygularla televizyonun başında sağ kurtulanlara sevinirken ölenlere üzüldüğümüz anları tekrar yaşıyoruz. Bir dejavu gibi biz bu anı hatırlıyoruz diyoruz. Aynı görüntüler, aynı acılar. Öfke, üzüntü, korku, acıma, merhamet bütün duygularımız iç içe geçti..
Uzmanlar depremler devam edecek gerçeğini yüzümüze kaç kere vurdular. Ne zaman olacak diye soruyoruz, korkuyoruz çünkü oturduğumuz binaya güvenmiyoruz, güvenemiyoruz..
Oysa bir düşünün oturduğumuz binalar sağlam kaç defa deprem olmuş, sallanmış  yıkılmamış. Test etmişiz kaç kere. Güven duymuşuz korkar mıyız? Korkmayız tabiki oturup, depremin geçmesini bekleriz. Ne güzel duygudur güven, güç verir insana. 
Keşke bunu yapabilsek bu güzel Ülkemde keşke..

Ölenlere rahmet diliyorum kurtulanlara Allah yardım etsin güc kuvvet versin. Sabırlar versin. Ölmek çok acı, hayatta kalmak ondan daha da acı..

Komşularımız her şeyimiz

Merhaba dostlar öncelikle belirtmeliyim ben bu blog dünyasını çok sevdim.Yeni güzel şeyler öğreniyorum. Güzel yazılar okuyorum.Yazanların...