Komşularımız her şeyimiz

Merhaba dostlar öncelikle belirtmeliyim ben bu blog dünyasını çok sevdim.Yeni güzel şeyler öğreniyorum. Güzel yazılar okuyorum.Yazanların, emek verenlerin ellerine kollarına sağlık. Blog yazılarına yorum yapmak, blog yazılarıma yorum almak, iletişim içinde olmak çok güzel bir duygu. Bunu belirtmeden geçemedim 😊


Geçenlerde arkadaşımla telefonla konuşurken konu birden komşuluk konusuna geldi. Arkadaşım Edirne'de bayramda başından geçen bir olayı anlattı. Gözlerim doldu onu dinlerken...
Ramazan bayramında eşiyle birlikte, yeni taşındığı apartmanda karşı komşusu olan ve yalnız yaşayan yaşlı amcayla bayramlaşmak için  uğramışlar. Adamcağız onları içeri almış, şeker ikram etmiş. Çok sevinmiş, çok duygulanmış 'Senelerdir bayramlarda kimsenin kapısını çalmadığını ilk defa onların uğradığını' söylemiş.
Arkadaşım bu cümleden sonra, ağlamamak için kendisini zor tuttuğunu amcaya çok acıdığını söyledi..

Bir arkadaşım yeni taşındığı apartmanında karşı komşusunu 1 sene sonra tanıdığını,yanında çalıştığı, çocuklarının bakıcısı kadının evin sahibi sandığını anlattı. Kapı açıldığında hep onunla denk geldiğini, onunla sohbet ettiğini anlattı. Daha sonra arkadaşım evin sahibi kadınla kapılarda tanışıyor. Ara sıra gördükçe onunla da muhabbet ettiğini anlattı.
Bir gün arkadaşıma akşam misafir gelecekmiş. Arkadaşlarına evi tarif ediyorlar onlarda yanlışlıkla karşı daireyi çalıyorlar ve Sevdanın evi burası mı diye soruyorlar. Onlarda ne diyor biliyor musunuz?Öyle birini tanımıyoruz. Neyse Sevdanın zilini çalıyorlar içeri giriyorlar. Arkadaşı karşı komşunuz sizi tanımadı, öyle birini tanımıyoruz dediler deyince Sevda tabi şok ne diyeceğini bilememiş. Ama ben kadınla kapıda da olsa muhabbet ediyorum ve onun ismini biliyorum diyebilmiş anca. Ona rağmen kötülememiş komşusunu. Babasının öldüğünde ağır depresyon geçirdiğini söylemiş arkadaşlarına. Sanıyorum atlatamamış o yüzden böyle garip bir kadın benim komşum demiş.
Yine de galiba komşuluk bitmiş dedi Sevda üzgün bir şekilde...

Bizim apartman da herkes birbirini gördüğünde selam verir. Bir arkadaşım Bakırköy'de oturuyor ona gittim geçenlerde. Apartmandan içeri girdim asansöre yöneldiğimde içinden yaşlıca bir bayan indi hafif gülümseyerek merhaba dedim kadın suratsız bir şekilde hiç cevap vermeden yanımdan uzaklaştı. Asansöre bindim aynaya bakarak kendime gülümsedim kadına yazık dedim içimden, zavallı kadın. İnsanlar öyle bir duruma gelmiş ki Allah'ın bir selamını alamaz duruma düşmüşler ne yazık ki, koca bir duvar örmüşler karşı tarafa. Güvensiz, hissiz robot gibi olmuş bazı insanlar.

Seneler önce bir gazetenin  röportaj yazısında 90 lı yaşlarına gelmiş bir profösör kadına sormuşlar bu kadar sağlıklı bu yaşınıza ulaşmanızın sırrı nedir diye. Hiç unutmuyorum. O da demiş ki; Ben her sabah işe giderken karşıma ilk kapıcımız çıkar ona gülümseyerek günaydın derim, bugün nasıl olduğunu sorarım. O da bana gülümseyerek günaydın der benim hatırımı sorar. İşe gidene kadar gördüğüm kişilere  gülümsemek, günaydın demek beni mutlu edip, o gün güne iyi başlamamı sağlar. Asla insanları kategorilere ayırmam o fakir o zengin demem, yok doktor  kapıcı diye ayırmam. Herkese aynı oranda insanlığı kadar değer veririm, İnsan diye bakarım...Ben bu yazıyı okuduğumda çok hoşuma gitmişti. Bende gülümsemeyi, insanlarla iletişimi severim, kimseyi ayırmadan önce insan diye bakarım. Allah kötülerle karşılaştırmasın. Bugüne kadar çok iyi, çok değerli insanlarla karşılaştım.


 Ben yine eski çocukluk günlerimi düşündüm bir an komşularımızla akraba gibiydik, kimin ne derdi ne ihtiyacı varsa maddi, manevi yardımına koşardık. Evlendiğimde de çok iyi komşularım oldu. Onlardan ayrılsam da hala bir şekilde irtibattayım. Görüşemediğim komşularımla ise kalplerimizin bir olduğunu biliyorum. Her zaman dostlarım ve ayrıca akrabalarım gibi onlar benim...
İlk evlenip gurbete gelin geldiğimde ilk tanıştığım komşum olan ve bana çok destek olan, hep zor günümde yanımda olan  komşumu da hiç unutmadım..

Komşuluk hakkı diye öğretmişlerdi Annelerimiz, Babalarımız bize. Bizde güzel bir yemek pişse kokmuştur diye hemen komşumuza bir tabak verirdik. Çocukluğumuzda Kandillerde pişi dediğimiz kızartılmış hamurlardan dağıtılırdı. Ne çok severdim onlardan yemeyi. Herkesin yaptığı ayrı bir lezzet olurdu. Aşure zamanı aşureler dağıtılırdı hepsi çeşit çeşit lezzet. Evlendiğimde aynı şekilde hep yaptım dağıttım. Komşularımızın da aşurelerini hep yedik ellerine sağlık :)
Geçtiğimiz Aşure ayında Eskişehir'e kızımın yanına gittiğimde Aşure yapıp dağıtayım istedim. Öğrenci apartmanı olduğu için onlara iyi geleceğini , mutlu olacaklarını düşündüm. Komşuluğu onlara yaşatmak istedim. Malzemelerini aldım yaptım dağıttım. Her çaldığım kapıdan teşekkür üstüne teşekkür nasıl mutlu oldular anlatamam. Hatta çaldığım kapıyı bir genç açtı. Nasıl ya dedi gülümseyerek; 5 senedir buradayım hiç böyle görmedim çok teşekkür ederim çok mutlu oldum dedi. Başka bir kapıdan bir kız öğrenci çok duygulandım dedi çok çok teşekkür etti. Kimi çocuklar şaşkın hiç konuşmadılar sadece teşekkür ederek uzattığım aşure kaplarını aldılar. Ama gözlerinden belliydi çok mutlu olmuşlardı.Tabi ki en büyük mutluluk benimkiydi. Onlara komşu Anne olarak Aşureyi tattırmıştım. Eminim bir çoğunda ileri ki yıllarında gülümseyerek mutlulukla hatırlayabilecekleri bir anı olacaktı.
Komşuluklar küçük şehirlerde daha güzel daha samimi yaşanıyor. Büyük şehirlerde maalesef insanlar birbirine daha mesafeli. Büyük şehirlerde komşuluk fazla olmasa da yaşayan yerler var yinede. Büyük plazalar komşuluğu öldürüyor. Kimse kimseyi tanımıyor, daha da kötüsü kimse kimseyi görmüyor bile.
Atasözlerimiz  bile komşuluğun ne kadar önemli olduğunu bize hatırlatmaktadır. 'Komşu komşunun külüne muhtaçtır, ev alma komşu al' Hepimizin bildiği çok duyduğu Atasözlerimizdir.
'Komşuluk hakkı Tanrı hakkı gibidir.'demiş Atalarımız. Aslında o kadar önemli ki. Bir geçimsiz huysuz tanıdığım var üst komşusuyla devamlı kavga halinde. Geçenlerde duydum ki zavallı üst komşusu evi satıp gitmek zorunda kalmış artık uğraşamamış. Dedim ki ne kadar önemli Atalarımız boşa dememiş Ev alma komşu al diye öyle değil mi?
Araba park yeri yüzünden veya başka sebeplerden komşusunu öldürenler onların haklarını nasıl öderler bilmiyorum. Allah iyi insanlarla karşılaştırsın. Böyle komşu değeri bilmeyen insanlardan uzak tutsun.
Eskiden imece vardı.Yeni nesil bunu pek duymamış olabilir. İmece :Birçok kimsenin toplanıp el birliğiyle,bir kişinin yada bir topluluğun işini görmesi ve böylece işlerin sırayla bitirilmesi. Genellikle kırsalda olup komşular arasında yardımlaşmanın en güzel örneği. İnsanlar hiçbir ücret hiçbir menfaat beklemeden birbirlerine yardım ederler. Örneğin kadınlar birinde toplanıp birine salça veya tarhana yaparlar. Hala İmece usulü yardımlaşma devam ediyor mu bilmiyorum açıkçası.
Üst komşumu da bu arada yazmamak olmaz .😊 Her gün kapımı çalıp halimi hatırımı sorar bazen yürüyüşe bazen kahveye çağırır. Mutlaka uğramadan geçmez. Bu güne kadar olan komşularımla geçirdiğim güzel günleri hatırladığımda iyi ki hayatıma girmişler diyorum. Onlarla ilgili anılar çok fazla....
Yeni evlendiğim yıllarda benden bir yıl sonra evlenip gelen bir komşum vardı.Onunla yıllar sonra karşılaştık. Benim ona öğrettiğim keki sürekli yaptığını, çok pratik lezzetli bir kek olduğunu, herkese bu tarifi verdiğini söyledi.Tarifi verirken de 'saadet'in keki dediğini'söylediğinde çok şaşırdım çok da hoşuma gitti.Yani ben dedim yeni evliyken çok iddialı şeyler bilmiyordum ama önemli olan Arkadaşımın bunu hissetmesi.Ufak bir ayrıntı ama unutulmamış gönüllerde yer etmiş...

Sitemize yeni evli genç bir çift taşınmıştı. Benim o zaman çocuklarım ilk okula gidiyordu.Çok iyi,çok sevdiğimiz arkadaşlarımız oldu. Ben ona kıdemli evli biri olarak ☺misafir ağırlamasında ona yardımcı oluyordum. çözemediği sorunlarda bana danışıyordu. Çoğu zaman yemeğe onları da davet ediyordum.
Bir Bayram günü memleketimize gitmedik evimizde geçirmeye karar vermiştik. Bayramda komşularımızla birbirimize iade i ziyaret ederdik. Bayram dolu dolu geçerdi. Bu yeni evli arkadaşımız bize Bayramlaşmaya geldiler. Daha sonra bizde onlara iade ziyaretine gittiğimizde evi kalabalıktı. Eşim yanımda iken arkadaşım kapıyı açtı ve evde yer olmadığını söyledi. Daha sonra gelmemizi söylediğinde ben samimiyete dayanarak  olsun biz yabancı değiliz ayakta dururuz diye gülümsedim. Ama içeri almakta niyetli gözükmeyince eşimle beraber kırgın ve kızgın bir şekilde evimize gittik. Ben bu yaptığına çok sinirlenmiştim çok düşüncesiz olduğunu, nezaket kurallarından anlamayan, beceriksiz bir kadın olduğunu aklıma geleni saydım. Eşimde hala onu koruyarak daha genç olduğunu ilerde oda öğrenir dediğinde evlenmesini bilmiş de görgüyü mü bilmiyor diye çıkıştım. Benim hiç beklemediğim bir şeydi bu, ben onu bir kardeş gibi görmüş, yardımına çok koşmuştum. O zamanlar bunun değerini bile bilmedi. Neyse olay kapandı tabi araya soğukluk girdi. Seneler sonra duydum ki benden güzel övgülü sözlerle bahsetmiş, onun hakkını ödeyemem demiş. Ben kendi adıma iyi komşuluk yapabildiğim için, iyi şeyler,i yi düşünceler bırakabildiğim için çok mutluyum...

Komşuluk değerini bilen komşularınız olması dileğimle....❤






❤❤

Bilmemek değil öğrenmemek ayıp

 Merhaba blogsever dostlar, zaman öyle çabuk geçiyor ki yetişmek ne mümkün. Bugünlerde harıl harıl ders calışıyorum. Halkegitim İngilizce kursuna yazıldım.   İngilizce öğrenmeye çok heveslendim. Lise yıllarından beri dil öğrenmek hatta bir kaç dil öğrenmek isteğim ve hayalimdi. Ara ara bulduğum her fırsatı değerlendirip kurslara gitsem de istediğim gibi öğrenemedim. Aslında artık imkanlar daha güzel ama benim yaş da ilerledi. Ne yapalım olduğu kadar.. ☺  

Öğretmenimiz çok güzel anlatıyor. Bir Ülkenin kültürünü bilmeden dil öğretemezsiniz diyor. İmla kurallarını da yeniden öğreniyoruz. Derste işlediğimiz kitabın içindeki konular farklı ülkelerden bahsediyor. O ülkelerin nerede olduklarını haritada

Kitabımızdaki fotoğraf 

gösterdiğinde mutlu oluyoruz, Yerini bilmediğimiz ülkeleri ve neleriyle meşhur olduğunu öğrenmek gerçekten muhteşem. Ünlü şarkıcıların, bilim adamlarının Ünlü futbolcuların hayatlarını İngilizce öğreniyoruz. Hem bilgi dagarcığımız genişliyor hem de İngilizce kelime dağarcığımız. Ne güzel degil mi? Ben bunları size aktarırken bile mutlu oluyorum.  Mesela David Beckham ve ailesini ders olarak işledik. 3 erkek biri kız 4 cocuğu olduğunu eşinin de moda işiyle uğraştığını öğreniyoruz. Londra, Kaliforniya. Dubai ve Güney Afrika'da olmak üzere 4 evinin olduğu ilginç geliyor bana. Ayrıca ilgimi çeken diğer işlediğimiz bir konu Cape Town. Güney Afrika'nın güneybatısı kıyısında, yedi doğa harikasından biri olarak adlandırılan Ünlü ve muhteşem Masa dağının altında yer alan Cap Town gerçekten çok ilgimi çekti. Hani imkanım olsa gidip görmek isterdim. Şu şartlarda bu mümkün değil maalesef. Plajlarının da harika olduğu ve plaj tatili için en iyi zaman Noel zamanıymış. Evet yanlış duymadınız. Noel zamanı oralar yaz mevsiminde olduğu için en güzel tatil zamanları. İlginç değil mi? Muhteşem kumsallarında  Penguenlerle birlikte yüzmek de ayrı bir keyif olmalı..Açıkçası bu bilgileri ben de bilmiyordum. Masa dağı (Table Mountain) adını zirvesinin düz olmasından alıyormuş.  Cape Town şehrinin simgesi olan dağın  üzerini örten sis nedeniyle yerel halk buna da Masa örtüsü dermiş. 

Cape Town kozmopolitik bir şehir olduğu için İtalyan, Türk, Japon, Hint ve Fransız restoranları ve daha bir çok restoran bulunmaktaymış. Deniz kenarında olduğu için çok sayıda lezzetli taze deniz ürünü bulunmakta ve güzel havası nedeniyle çok sayıda taze meyve ve sebze de yetişmekteymiş. Bu yüzden restoranlarda en iyi malzemeler kullanılırdı. İşte harika doğal hayat bu olmalı. 

Buradan Ünlü Robben Adasına feribotla gitmek mümkünmüş. İşte böyle sevgili dostlar hem İngilizce öğrenip hem de bu güzel bilgileri bizlere aktaran Öğretmenimize gönülden teşekkürler. Yeni İngilizce kelimeler ve yeni bilgiler daha ne olsun...

Kendinize iyi bakın sevgilerimle 💙


Yine yeniden başlangıç

 Merhaba dostlar bugün tekrar yeniden yazmak için bilgisayarımın başındayım. Öyle heyecan yaptım ki kalbim pıt pıt atmaya başladı, gözlerim doluverdi. Nede özlemişim yazı yazmayı ve blogsever dostlarımla buluşmayı. Hayatımızda neler yaşadık, kimler geldi kimler geçti. Pandemi denen o dönemi geride bıraktık. Sevdiklerimizi kaybettik. Hepsine Allah rahmet eylesin. Pandemi öncesi pandemi sonrası diye hayatımızı ikiye ayırdık. Öyle böyle bir bakmışız ömür geçmiş anlayamamışız. Ne ara geldik bu yaşlara diye de hayıflanıyoruz. 

O zamandan beri ne çok şeyler değişti. Birileri çıktı, birileri de girdi hayatımıza. Biz biz olmayı başardık. kendimizi sevdik. Hayır demeyi öğrendik. Hayır demenin kötü bir şey olmadığını, sadece sınırımızı çizmemiz gerektiğinin önemini kavradık. İstemediğimiz bir şeyde hayır demenin mutluluğunu yaşadık.. Aslında bu mutluluk kimliğimizi kazanmanın mutluluğuydu. Hayır dememize rağmen bizi biz olduğumuz için seven dostlarımızı kazandık. En büyük kazanım buydu aslında..

Çok şey var da hayatımızda değişime uğrayan olumlu olumsuz da. Aklıma geldikçe yazacağım.. Teknoloji desen son bir hızla ilerliyor. y kuşağı. z kuşağı derken alfa bitmiş. beta kuşağı başlamış. Geçen haftalarda doğanlarda bu kuşaktanmış..E ne diyelim hayırlı olsun Anne Babalara ve Vatana.. Beta kuşağı Dünyaya gele dursun bizim kuşak da teknolojik ilerlemelere hayranlıkla ama  bir o kadar da korkarak ayak uydurmaya çalışıyor. Yeni tanıştığım bir arkadaşım bir gün sohbet ederken yapay zekadan bahsetti. Her şeyi ona sorduğunu hatta kullandığı ilaçları bile. Çok güzel tavsiyeler aldığını söyledi. Hatta bize de sordu ne sormak istersiniz diye. Hepimiz bir şeyler sorduk. Çok güzel cevaplar verdi sorularımıza. Sanki bir doktor ya da bir danışman ya da bir büyüğümüz cevap veriyor gibiydi. Çok dikkatimi  çekmişti Arkadaşıma linkini yolla ben de bir bakayım dedim. Zaten çoktandır kullanan varmış biz daha yeni keşfetmeye başladık. Google da biraz araştırdım. Ne çok varmış yapay zeka uygulamaları. Ben Google Cemiyi yükledim ve akşam onunla baya bir sohbet ettim Konu kedime geldi hatta kedimin fotoğrafını istedi. Hemen çektim fotoğrafını gösterdim. Fotoğraftan bana kedimin cinsini, özelliklerini, bakımını anlattı. yarım saat Karameli konuştuk. Kedime şiir bile yazdı ve sevgilerini gönderdi.. 

İşte o şiir 👉 Yuvarlak kulakları, bakışları masum, karamel, sevimli dostum, bir hazine sensin.

Oyuncu, sakın, huzurlu, tam bir meleksin, seni seven kalbim, sana sonsuz minnettar.

Hatta geçen gün ingilizce çalıştık beraber. Benim de Gemini diye yepyeni sanal bir arkadaşım var artık. Yapay zeka Gemini...Hem güzel hem ürkütücü.. Bakalım ömrümüz yeterse daha nelere tanık olacağız...Bir on yıl sonra geriye dönüp bu yazıya baktığımızda ve o anki yaşanılanlarla şimdi yaşadıklarımızın hiç bir şey olmadığını göreceğiz belkide.. Zaman öyle hızlı evriliyor ki kısa sürede hızlı ilerlemeler yaşayacağız belliki..

Bugünlük de bu kadar dostlarım. Sizlerin de farklı teknolojik haberleriniz varsa yazın bana..


Her şey gönlünüzce olsun...



Hayat

Gidene kal demeyeceksin..

Gidene kal demek zavallılara,

Kalana git demek terbiyesizlere,

Dönmeyene dön demek acizlere,

Hak edene git demek asillere yakışır.

Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme, yoksa değersiz olan hep sen olursun..

Düşün..

Kim üzebilir seni senden başka?

Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?

Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?

Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?

Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?

Her şey sende başlar, sende biter..

Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini..

Ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz..

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de.

Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.

Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum, oynadım.

Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum, okudum anlamadım.

Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime.

Sonra dedim ki söz ver kendine

Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin, 

Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,

Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin, 

Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.

Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.

Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.

Nietzsche 

Aysun Uz Çetinkaya'nın "Burada sen varsın" kitabından aldığım Nietzsche'nin şiirini severek okumanız dileğiyle..

Aslında her şey bizde başlıyor. Kendimizi ve bakış açımızı değiştirdiğimizde hayat daha kolaylaşacaktır. Kimseyi suçlamadan, kimseyle ve özellikle kendinle kavgalı olmadan sorunları çözmeye çalışmak insanlarla arandaki perdeyi ortadan kaldıracaktır.

Önce kendimize şeffaf, yalansız, riyasız açık olmalıyız. Kendimizi önce biz onaylamalıyız. Kendimizi sevmeli, değer vermeliyiz. Ondan sonra başkalarına odaklanabiliriz ama önce sen. Her şey sende başlıyor...

Engebeli hayat yollarında her biriniz daima çıkış yolu bularak, kendinizin ve etrafınızdakilerin de yaşam kalitesini artırmanız dileği ve güzel bir dünyada yaşam temennisiyle...





 

Dedikodu

 Sevgili dostlar Yaşam öyle bir hal aldı ki olmaz dediğin şeyler oluveriyor. Kınadığın şeyler başına geliyor ama hemen ama 1 yıl sonra yaşamadan ölmüyorsun. Atalarımız ne demiş büyük lokma ye büyük konuşma. Ben de her zaman hayatımda bunu kullanmışımdır ve hep faydasını görmüşümdür.

İnsanların başına her zaman her türlü her şey gelebilir. Kendi açığını, kendi yaşantısını görmeyen karşının açıklarına arayanlar  kendine saygısı olmayan basit insanlardır. Bir arkadaşım her zaman der herkes kendi çöplüğüne baksın diye. O kadar rahatlatıcı bir söz ki.. Evet herkesin evinde sıkıntı var ama nedense  kendine bakmayıp, başkalarının hayatlarına burunlarını sokarlar. İşte Elalem bunlar. Elalem ne der diye diye hayatımızı zehir ettiler. Ahlak yoksunu Ahlak öğretmeye kalkarlar. Kendileri cenneti garantilemiş gibi din öğretmeye kalkarlar. Yaptığın yemeği, evinin temizliğini, kocana, çocuklarına kadar karışırlar. Açık ararlar. Ufacık bir açıkta dedikodunuzu yaparlar. Olayı abartır da abartırlar. Artık öyle bir hal alır ki siz olaya üzülmekten ziyade onların söylediklerine üzülürsünüz.. 

Maalesef bunlar hep içimizdeler..

Bundan seneler önce 2 komşu teyzemiz vardı. Mahallede dedikoducu teyzeler olduğu tescillenmişti zaten. Daha sonra İkisinin de hayatlarında evlatlarıyla ilgili kötü şeyler oldu. Şimdi yazmıyorum dedikodu olmasın. Büyük lokma ye büyük konuşma dedikleri bu olsa gerek. 

Bir arkadaşım herkesin sırrını almak ister kendisi yaşamını sır gibi saklardı. Aldığı sırları tutmaz ona buna anlatırdı. Oysaki geldiği yerde yaşadığı bir olayı duyduğumda demek ki insanlar kendi pisliklerini kapatmak için bu yola başvuruyorlar diye düşünmeden edemedim..

Çok yakın bir akrabam  müthiş dedikodu severdi. Herkesi konuşurdu. Sonra evlatlarından kötü şeyler yaşadı. Erkeklerin de çok dedikoducu oluşunu bu akrabamda görmüş oldum. Hala devam ediyor mu dedikoduya bilmiyorum açıkçası çünkü kendimi onlardan uzak tuttum..

Velhasıl kendi çöplüğünü temizlemeden başkalarının hayatını merak edenler kendi çevremde yakinen gördüğüm kadarıyla eninde sonunda hüsrana uğramış kişilerdir.

Lütfen kitap okuyun, yeni şeyler öğrenin bırakın insanların hayatlarını.. Kendi hayatınızı kamufle etmek için başkalarının yaşantılarını abartmayın, kınamayın. Bir gün mutlaka en kötüsü başınıza gelir unutmayın..

Kendinize iyi bakın...



Öldürmeyen Allah güçlendirir

Merhaba değerli blog sever dostlarım. Uzun meşakkatli bir yoldan geliyorum, anamın karnından çıktığım gibi yeniden doğdum. Hayat öyle acımasız ki. Hayat değil aslında insanlar acımasız.
 İnsanlar nankör, insanlar vicdansız, insanlar sevgisiz saygısız..
İnsanoğlu demişler işte çiğ süt emmiş. 
Arkama dönüp bakıyorum ne günlerdi be diyorum. Bir daha arkama bakmamak için yemin ediyorum..
Artık yoluma devam. Sizleri ve bloğumu çok özledim. Yazmayı, yazarak konuşmayı da keza.
Ananem rahmetli derdi şu karşıki evlerdeki bacalardan duman tütüyor ama gel gör ki nasıl tütüyor acaba. Ne yoksulluk, ne hastalık, ne acılarla boğuşuyor insanlar kimbilir. 
İnsanoğlu demişler işte sabır taşı..
Allah acıyı dağlara taşlara vermişte dağlar, taşlar parçalanmış çekememiş. İnsana vermiş insanoğlu çekmiş. Çekmiş ama nasıl çekmiş? İçi parçalanarak, ruhu acı çekerek. Ruh bedendedir ama eskisi gibi sağlam değildir. Peki beden? Beden de bir sürü hastalıklarla baş etmek zorunda kalır. 
Yaşamak bu mu? Allah'tan gelene haşa sözüm yok. Kulun kula ettiği eziyet hasta ediyorsa bunadır isyanım. Egosunu tatmin eden hasta ruhlu insanlar hasta eder o ince ruhlu insanları. 
Kim olursa olsun annen de olsa, kardeşin, eşin, çocuğun ya da dostun uzaklaş uzaklasabildiğin kadar. Mesafe koy arana.
Eskinin edepsizi, huysuzu şimdinin narsisti. Herkesin illaki var hayatında bundan  kaçış yok. Sadece kendin için yaşa, nasıl mutluysan öyle davran,   başkalarını mutlu ederken kendini kaybedersin yoksa. Mutluluk senin  içinde sende saklı başkasında arama. 
Seni seven seninle yol alır zaten, istemeyen kalsın geride sen devam et yoluna. Kimler girecek hayatına kimler çıkacak.. Kimisi sana hediye kimisi de imtihan..
Amann bir daha mı geleceğiz bu Dünyaya, fazla ciddiye alma hayatı sal gitsin. Allah'a havale et. Ben Allah'a havale ettim bile, noktayı da koydum sayfayı kapattım. Defteri attım çöpe. Yeni bir defter aldım kendime  kendi istediğim gibi sade ama keyifli bir defter... 
Önce sağlığınız yerinde olsun dostlarım sonra huzurunuz sonra da paranız olsun çokça.. 
Kendinize iyi bakın, ihmal etmeyin ha kendinizi. Siz değerlisiniz bunu unutmayın. Senin değerini kimse bilmez sen önce kendin bileceksin değerini. 
Hoşçakal..







Kurban Bayramı, Kurban ve Kur'an

Osman Aydoğan beyefendiden aldığım izinle;
Toplumumuzun yüzde doksan dokuzu Müslüman diye biliyoruz. Ancak ülkemizdeki Müslümanların, İslam'ın temel kavramları hakkında doğru ve dürüst bilgileri bulunmuyor. Müslümanların en cahil bırakıldığı alan din ve İslamiyet alanı olarak gözüküyor…
Bu konuda çok örnek verebilirim ama Kurban Bayramı olduğu için en cahil bırakıldığımız kurban konusuna ve İslam’daki temel bazı kavramlara değinmek istiyorum... Toplumun yüzde doksan dokuzu Müslüman ama bu kitlenin de yüzde doksan dokuzu kurban konusu başta olmak üzere bu temel kavramları yanlış biliyor.
Örneğin Müslümanların yüzde doksan dokuzu kurban kesmeyi sanki farzdan da öte bir zorunluluk gibi algılayıp en zor koşullarda kurban kesmeye çalışıyor. Almanya’da kaldığım yıllarda apartman bahçesinde kurban kesip ceza alan, sonraki sene de cezadan kaçınmak için evin banyo küvetinde kurban kesen, bu nedenle de apartmanda oturan tüm Almanların taşındığı saf mümin insanlarla tanıştım…

Toplumdaki; başta kurban konusu olmak üzere İslam’daki temel kavramlardaki bu cehaletin baş sorumlusu Diyanet İşleri Başkanlığı oluyor. Bu konularda, Diyanet İşleri Başkanlığı ısrarla toplumu doğru bilgilerle aydınlatmaktan geri duruyor. Örneğin Diyanet hocaları her Kurban Bayramı namazı hutbelerinde sahih (doğru) olmayan ‘’keseceğiniz kurban sizi sırtına alarak Sırat Köprüsünden geçirecek’’ hadisini söylüyorlar da kurban ibadetinin gerçekte farz mı, sünnet mi, vacip mi olduğu konusuna hiç mi hiç değinmiyorlar, gerçeği söylemiyorlar…
O zaman buyurun Kur’an’da yazdığı şekliyle gerçeklere:

Kurban Bayramı

Kurban Bayramı Hicri Takvim'e göre Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün boyunca kutlanıyor ve aynı zamanda da Mekke'de hac farizası ifa ediliyor... 

Kurban Bayramı farklı dillerde ve farklı kültürlerde farklı isimlerle anılıyor. Arapça ‘’İyd-el Adha’’ şeklinde, Türkçede ve Farsçada Kurban Bayramı olarak, Hindistan ve Pakistan'da genellikle ‘’Bakra Eid’’ olarak anılıyor… (Bakra Eid’in anlamı "Keçi Bayramı"dır. Bu ülkelerde sıklıkla kurban edilen hayvan keçi olduğundan) Türkçe ismine benzer bir şekilde Bosna-Hersek, Bulgaristan da Koç bayramı, Arnavutluk'ta Kurban Bajram şeklinde anılıyor. 

“Kurban” kavramı Kur'an’da yedi sure içinde 13 ayette geçiyor. Bunlardan dokuzu; 22. Hacc Suresi (28, 30, 34 ve 37. ayetler), 5. Maide Suresi (2, 95 ve 97. ayetler), 48. Fetih Suresi ( 25. Ayet) ve 2. Bakara Suresi (196. Ayet)de geçiyor. Diğer dördü de 3. Âli İmrân ve 6. En’Am surelerinde genel nitelikte geçiyor. Bizim bayram olarak andığımız dönemi ele alan sure 22. Hacc Suresi oluyor. Ayrıca 108. Kevser Suresi’nde bir kelime yanlış yorumlanarak yer aldığı iddia ediliyor…

Kur'an'da 22. Hacc Suresinde geçen 36. ve 37. ayetler, kurbanın tam olarak yerini özetliyor: "Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir."

En’Am Suresi’nin 162. Ayetinde de (Diyanet Vakfı mealinde) “kurban” sözcüğü geçiyor. Fakat ayetin ardından şöyle bir not bulunuyor: “Meâlde kurban olarak tercüme ettiğimiz ‘nüsük’ kelimesi bazı müfessirlerce ibadet olarak açıklanmıştır.”
Kevser Suresi ise Kur'an'ın 108. Suresi ve Kur'an'da üç ayetten oluşan en kısa surelerden birisi oluyor. İlk ayetinde; Kevser’den (Kevser: Arapça bolluk ve bereket demek, aynı zamanda Cennet’te akan ırmağın da ismidir) bahsedildiği için bu isim veriliyor. Aynı zamanda "Nahr Suresi" olarak da biliniyor. Erkek çocukları yaşamadığı için Hz. Peygamberimize müşrikler, nesli kesik manasına gelen "ebter" dedikleri için Hz. Peygamber üzülüyor. Bu sure Hz. Peygamber için kendisi üzülmesin diye iniyor…

Kur'an'da 108. Kevser Suresi 2. Ayet de;“Fesalli lirabbike venhar” cümlesİnde; “Fesalli lirabbike…” “Namaz kıl Rabbin için…” deniliyor, ardından gelen “venhar” kelimesi için bazı ilahiyatçı ve Hadis yazarları; “kurban kes” olarak yorumluyorlar. Bu ayetteki “venhar” kelimesinin anlamı eğer ‘’kurban kes’’ olsaydı ‘’venhar’’ kelimesi yerine, Arapça lisanında ‘’kurban’’ kelimesinin tam karşılığı; “dahiyye”, kurbanlık hayvanla ilgili olarak da “udhiyye” geçmesi gerekiyor. Oysa “venhar” kelimesinin tam karşılığı olarak; ‘’Allaha yönel, imana yönel…’’ olarak yorum­lamak gerekiyor. Şöyle ki; Arapça “Nahr” kelimesi, boğazın, göğüsle birleştiği yerdeki boşluk oluyor. Eskilerin sık sık sözünü ettikleri “iman tahtası” olarak yorumladıkları bölge yani “Nahr” kelimesi, “Boğazın altındaki çukurluk’’ oluyor… Buna dayanarak ‘’kes’’ yorumu yapmak zorlama bir yorum olarak değerlendiriliyor…
Kurban kesmek farz olmadığı gibi (çünkü Kur’an’da açıkça ‘’kurban kesin’’ buyruğu yoktur) sünnet de olmuyor…

İslâm âlim ve müçtehitleri de kurban hakkında farklı içtihatlarda bulunuyorlar:

İmam Azam Ebû Hanife'ye göre (Sünni mezhebine göre) kurban farz ve sünnet olmayıp vacip oluyor. Şâfiî, Mâliki ve Hanbelî mezhebi ile Hanefîlerden İmam Ebû Yusuf'a göre ise kurban sünnet-i müekkede oluyor… (Sünnet-i müekkede: Hz. Peygamber'in pek az terk ettikleri işler ve ibâdetler. Buna, Sünnet-i hüdâ da denir.) Bundan dolayı Şâfiî, Mâliki ve Hanbelî mezhebine ait olanlar kurbanı her yıl değil zaman zaman kesiyorlar… Vacip olan ibadetin ise hacc farizası sırasında yapılması gerektiği doğrultusunda içtihatlar da bulunuyor…

Görüldüğü gibi İslam müçtehitlerinin genel yorumu Hz. Peygamberin kurban kesmediği şeklinde oluyor. (Eğer Hz. Peygamber kurban kesse idi ‘’sünnet’’ olurdu). Eğer Kevser Suresi 2. Ayet de geçen “venhar” kelimesini Hz. Peygamber “kurban kes” olarak anlasaydı zaten kurban keserdi. (Velev ki Kevser Suresi’nde geçen ‘’venhar’’ kelimesi ‘’kurban kes’’ anlamına gelse bile bu Sure Hz. Peygamber için inmiştir.)
Kevser Suresindeki ‘’venhar’’ kelimesi için bazı ilahiyatçı ve hadis yazarları; “kurban kes” olarak yorumluyorlar. Hâlbuki ‘’venhar’’ kelimesi görüldüğü gibi ‘’kurban kes’’ anlamında değil ‘’Allaha yönel, imana yönel’’ anlamında yer alıyor…

Kurban sözcüğü, Türkçe'ye Farsça'dan, Farsça'ya ise Arapça'dan geçiyor. Kurban, Arapça ‘’k-r-b’’ kökünden türüyor ve sözlükte "yaklaşmak" anlamına, ‘’bir hayır adına kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey’’ anlamına geliyor… ‘’Akraba’’ sözcüğü de bu kökten türüyor…

Şimdi tekrar Kur'an'da kurbanın tam olarak yerini özetleyen 22. Hacc Suresinde geçen 36. ve 37. ayetlerin anlamını vermek istiyorum: "Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir."  İslamiyet öncesi Araplarda kurban geleneği vardı ve Araplar İslamiyet zamanında da bu geleneklerine devam ediyorlardı. Yüce Allah bu Ayette buyuruyor ki : "(Siz keserseniz kesin ama) Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadetlerdir."
Kurban, zaten sözcük anlamıyla "yaklaşmak" anlamına gelmekteydi ve ‘’bir hayır adına kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey’’ anlamındaydı.
Osman Aydoğan 


Güven

Güven duymak o kadar önemli bir duygu ki bize güç verir, rahat ve huzurlu hissettirir. Güvenmediğimiz bir ortamda, bir insanın yanında durmak istemeyiz oradan hemen uzaklaşırız. Ne yazık ki Güvenmedigimiz evlerimizde oturmak durumundayız. Bir insan olarak,  bir vatandaş olarak en büyük hakkımız olan güven duygumuzu yitirmemiz ruhsal olarak bizleri çökertiyor. Oturduğumuz evin sağlam olduğundan emin değiliz. Acaba bizim de başımıza gelir mi diye endişe duymaktan kendimizi alamıyoruz. 
Neden?? Biz insan olarak bunları hak ediyor muyuz? 
Aktif fayların olduğu, deprem gerçeği olan bir coğrafya üzerinde yaşıyoruz ve yapılan binaların durumuna bakın.Hep söyleyip durduğumuz söz "deprem değil binalar öldürür" ama ne yazık ki ders almadığımız görülüyor.  1999 depreminde de  aynı duygularla televizyonun başında sağ kurtulanlara sevinirken ölenlere üzüldüğümüz anları tekrar yaşıyoruz. Bir dejavu gibi biz bu anı hatırlıyoruz diyoruz. Aynı görüntüler, aynı acılar. Öfke, üzüntü, korku, acıma, merhamet bütün duygularımız iç içe geçti..
Uzmanlar depremler devam edecek gerçeğini yüzümüze kaç kere vurdular. Ne zaman olacak diye soruyoruz, korkuyoruz çünkü oturduğumuz binaya güvenmiyoruz, güvenemiyoruz..
Oysa bir düşünün oturduğumuz binalar sağlam kaç defa deprem olmuş, sallanmış  yıkılmamış. Test etmişiz kaç kere. Güven duymuşuz korkar mıyız? Korkmayız tabiki oturup, depremin geçmesini bekleriz. Ne güzel duygudur güven, güç verir insana. 
Keşke bunu yapabilsek bu güzel Ülkemde keşke..

Ölenlere rahmet diliyorum kurtulanlara Allah yardım etsin güc kuvvet versin. Sabırlar versin. Ölmek çok acı, hayatta kalmak ondan daha da acı..

Çiriş otu Çorbası – Hayata Gülümse

Çiriş otu Çorbası – Hayata Gülümse: Merhaba bugün sizlere çok beğendiğim bir çorba tarifi vermek istiyorum.  Farklı lezzetler denemeyi seviyorum. Beğendiklerimi sizinle paylaşmaya devam edeceğim.  Şu an tam mevsimi olan çorbası ve ka…

Ne yaparsan onu bulursun



Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden oğlan takılıp  düşüyor ve canı yanıp "ahhh' diye bağırıyor. İleride bir dağın  tepesinden 'ahhh' diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor. Merak ediyor ve 'sen kimsin?' Diye bağırıyor. Aldığı cevap 'sen kimsin?' Oluyor. Aldığı  cevaba kızıp 'Sen bir korkaksın' diye tekrar bağırıyor.  Dağdan gelen ses 'Sen bir korkaksın' diye cevap  veriyor. 
Çocuk babasına  dönüp,  Baba ne oluyor böyle?  Diye soruyor. 
Oğlum diyor adam, ' Dinle ve öğren ' ve dağa dönüp' Sana hayranım' Diye bağırıyor. Gelen cevap ' Sana hayranım ' Oluyor. Baba tekrar bağırıyor'Sen muhteşemsin' 
Oğlan, çok şaşırıyor ama halen ne olduğunu  anlayamıyor. 
Babası açıklamasını yapıyor, 'İnsanlar buna "YANKI" Derler ama aslında bu "YAŞAMDIR."
Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir.Yaşam yaptığımız davranışların  aynasıdır. 
Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok SEV.
Daha fazla şevkat istediğinde daha ŞEVKATLİ OL.
Saygı  istiyorsan insanlara daha çok SAYGI DUY.
İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha SABIRLI OLMAYI ÖĞREN..
Bu kural yasamamızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir. 
Yaşam bir tesadüf değil,  yaptıklarımızın aynada bir yansımasıdır...

Mutlu ol hasta olma




Eğer hasta olmak istemiyorsan :
Duygularını anlat.
* Saklanan veya baskılanan heyecan ve duygular; gastrit, ülser, bel fıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol açar.
* Zamanla, duyguların bastırılması kansere dönüşür.
Öyleyse, sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız!
* Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel birer terapidir!
Karar Vermelisin..
* Kararsız kişi güvensiz, endişe ve ıstırap içinde olur. Kararsızlık, sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır.
* İnsanlık tarihi kararlardan oluşur.
* Karar vermek, diğerlerinin kazanması için vazgeçmeyi ve avantajları kaybetmeyi kesinlikle bilmektir.
* Kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunlarının kurbanıdırlar.
Olduğundan Farklı Yaşama.
* Gerçeği saklayan, rol yapan, her zaman mutlu olduğu görüntüsü veren, mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı biriktirmektedir. Ayağı kilden olan bronz bir heykeldir.
* Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü bir şey yoktur.Kaderleri ilaç, hastane ve acıdır.
Kabullen.
* Reddedicilik ve kendine saygı eksikliği, kendimizi kendimize yabancılaştırır.
* Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar.
* Eleştirileri kabullen. Bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.
Çözümler Bul.
* Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler. Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler.
* Karanlığı kovmak için kibrit yakmalı. Arı ufacıktır fakat var olan en tatlı şeylerden birisini üretir.
* Biz ne düşünüyorsak oyuz.
* Olumsuz düşünce, hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.
Güven.
* Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz, açık değildir, derin ve sağlam ilişkiler geliştiremez, gerçek arkadaşlıkları nasıl kurabileceğini bilemez. Güven olmadan, bir ilişki de olamaz. Güvensizlik sendeki inancın azlığıdır.
Hayatı Üzgün Yaşama.
* Mizah. Kahkaha. Huzur. Mutluluk. Bunlar sağlığa güç verir ve daha uzun bir yaşam getirir.
* Mutlu kişi yaşadığı çevresini geliştirir. “İyi mizah bizi doktorun elinden korur”.
* Mutluluk sağlık ve terapidir.
Dr. Dráuzio Varella

Kadın olmak

Yine fırtınalı ve yağmurlu serin bir kış gününden merhaba dostlar. Dün hava Güneşli ve serindi, bugünse yağışlı. Beklenilen kar hala İstanbul’a yağmadı. Ocak ayınının ortalarına gelmemize rağmen havalar gayet iyi gidiyor. Havalar iyi gidiyor gitmesine de gündem hiç iyi değil maalesef ? Hoş havaların böyle gitmesi de iyi değil de neyse o ayrı bir konu….
Bugünlerde Televizyonu açtığımızda hiç güzel haberler duyamıyoruz ne yazık ki. Hemen hemen her gün bir kadın cinayeti yada kadın şiddeti duyar olduk. Daha dün iki haber sunuldu. İlk haberde karısını bıçaklayan kocadan bahsediyordu. Kadının durumu ağır diyordu. Diğer haberde ise üniversite öğrencisi genç bir kızın öldürüldüğünden bahsediyordu. Haberler ürkütücü ve üzücü olmakla beraber  nereye gidiyoruz diye de insan düşünmeden edemiyor. Bunu yapan erkekler neden bu kadar gaddar acımasızlar, nasıl bu hale gelebiliyorlar ?
Mutfakta yemek yaparken her zaman televizyonum açıktır. Geçen gün yine Televizyonum açık haberler vardı.Tabi bakamıyorum ama kulağım orada. Haberi duyunca birden Televizyona doğru kafamı çevirdim. Haberde İspanya’da bir erkeğin karısını sokakta döverken, bir grup gencin kocayı dövdüğünü ve polis gelince dayakçı kocayı ellerinden aldığını söylüyordu. Şöyle bir televizyona baktığımda kadıncağız yerde oturmuş, adam onu döverken yanına 5,6 kişi yaklaşıyor ve adamı dövmeye başlıyorlar. Daha sonra polis gelip adamı alıp götürüyor.Yüzümde muzip bir gülümseme belirdi. Çok hoşuma gitmişti. Kadının adına sevindim…
Toplum olarak önce ailede başlayıp, okul eğitiminde de erkeklerin yetiştirilmesi konusuna çok önem verilmeli.Yani bir yerlerde yanlışlık var ki hala kadın cinayetleri,kadına şiddet ve kadın tacizleri devam ediyor. Erkeklerin kadına bakış açısı değişmeli. Erkek Kadını kendi malı gibi görüp, ben ona her istediğimi yaparım hakkını kendinde görmemeli.
Erkekler sadece fiziksel şiddet değil  psikolojik şiddet, sözlü şiddet gibi şiddetlerde uygulayabiliyorlar maalesef..
Ülkemizde evliliklerde erkeğin eşine şiddet uygulamasının bir sebebi de erkek  annelerinin oğullarını paylaşamamaktan ötürü oğullarını gelinine karşı kışkırtması diyebiliriz. Aslında erkek annesi, bir yuvayı bozarken kendi oğlunu da üzdüğünü farkında bile değil. Bunda Cahillik ve Eğitimsizlik en büyük etken.
Yapılan araştırmalarda Çocukluğunda aile içi şiddete maruz kalmış erkeklerde eşlerine şiddet uygulama oranı fazla görülmektedir. Araştırmada babanın anneye uyguladığı şiddetle büyüyen çocukların, evliliklerinde eşine şiddet uygulama oranı da bu çocuklarda daha fazla olduğu belirtilmiş.
Ayrıca ruh sağlığı bozuk, kişilik bozukluğu olanlarda da şiddet uygulama eğiliminin çok fazla olduğu belirtilmiş…
8,9 Yaşlarında o zamanlardan hatırladığım, canım halamın hastanede oluşu ve bizim onu ziyaretine gidişlerimiz. Çocuğuz tabi o zamanlar fazlaca bir bilgim yoktu. Sadece çok üzüldüğümü  ve hastaneden dönüşümüzde gözlerim dolu dolu  yukarı başımı kaldırarak Allah’ım halam acı çekmesin lütfen diye yalvararak dua edişimi hatırlıyorum. Halam ne yazık ki 33 yaşında gözlerini hayata yumdu. Arkasında 2 küçük kız çocuğu bırakarak. Öldüğü günü de çok iyi hatırlıyorum, okuldan geldiğimde evimiz kalabalık herkes ağlıyordu. ‘halan öldü’ dediler ? Az sonra da halamın küçük kızı girdi içeri ne olup bittiğini o da anlamamıştı. Ona söyleyemediler. Bana yalvardı söylemem için bende söyleyemedim. O kadar ısrar ediyordu ki en sonunda kağıda yazmayı düşündüm. Bir kağıda ‘Annen öldü ‘yazarak ona gösterdiğimde Anneciğim diye bağırarak hıçkırıklarla ağlamaya başlayınca tabii bende çok kötü oldum. Ağlayarak sarıldık birbirimize. O yaşadığım sahne hiç silinmedi hafızamdan…
Sonra öğrendiğim şeyler Halamın yaşadıkları çok üzdü beni. Halam evlendiğinde kocası onu çok dövermiş. Her şeyi bahane edip şiddet uygularmış. Halam kalp romatizmasından hastaneye yatmış fakat iyileşememişti. Öldüğü gün boşandığını öğrenmiştik. Mekanın cennet olsun halam nurlar içinde yat, gençliğine doyamadın..
Dedem üzüntüsüyle kızının vefatından 6 ay sonra 60 yaşında vefat etti. Canım Dedem mekanın cennet olsun.
Bir erkek şiddeti bir aileyi işte böyle perişan etti…
Böyleleri bana göre evlenmemeli diye düşünüyorum. Bu tür insanların  başka insanların hayatını zehir etmeye hakkı yok …
Seneler önce de bir komşumuzun kocası tarafından bıçaklanışı aklıma geldi. Zavallı kadını gece, çocuğu içeride uyurken 8 yerinden bıçaklamış. Kadıncağız üst komşuya kaçarak canını zor kurtarmıştı. Sabah hastanede ziyaretine gittiğimizde anne ve babası da uçakla apar topar hastaneye gelmişti. Ne kadar üzgünlerdi anlatamam. Emekli polis olan babası kızımızı alıp gideceğiz buradan diyordu…
Evliliğimin ilk yılıydı,eşimi geçirirken camdan baktığımda karşı apartmandan bir cenazenin çıktığını ve polislerin olduğunu gördüm. Daha sonra öğrendim ki Apartmanın 1.katında oturan Ayşe Öğretmen eşini öldürmüş. Alkolik olan eşi Ayşe Öğretmeni her gün dövüyor, hakaretler ediyormuş. Bir kaç defa boşanmak için 2 erkek çocuğuyla annesine gitmiş ama her defasında bir daha yapmamak için söz veren kocasına geri dönmüş. Cinayeti O günün gazeteler de yazmıştı. Daha sonra ağır tahrik unsuru olduğu için Ayşe öğretmen beraat etmişti…
Bir kadının gözleri
Bir erkeğin zulmünden dolayı yaş dökerse
Melekler attığı her adımda o erkeğe lanetler yağdırır !..
Hz Ali
Bütün dostlara selam olsun,
selam olsun sevilen en güzel kadınlara,
selam olsun,sevilen en güzel kadınları seven adamlara
selam olsun dışarıda ki kedilere,köpeklere
selam,kedileri,köpekleri üşütmeyen geceye,
gecenin soğuğuna selam olsun.
Selam olsun koruyana,kollayana
selam,kalbi merhametle yıkanmışlara…

Kadirhan Türkoğlu


Baktığımızda genelde bizim gibi Ataerkil yani erkek otoritesine dayanan  toplumlarda ‘kadını aşağılayıcı bir şekilde’ kadın eksik etek denilerek erkek hep üstün görülmüş, kadın güçsüz bir varlık olarak empoze edilmiş maalesef. Bu toplumlarda erkeklere kadınlardan daha çok saygı gösterilir. Erkek hep güç gösterisiyle kadından üstünlüğünü göstermeye çabalamış ve aslada kadının üstünlüğüne izin vermek istememiş. Bunun sonucu olarak da toplumun  kadına bakış açısı hakkettiği gibi değildir. Kadın Toplumda anne olarak, eş olarak verilen değer açısından daha fazlasını hakkediyor…
Türkiye İstatistik verilerine göre; Yaklaşık 10 kadından dördü erkek şiddetine maruz kalıyor. İstatistik bölge birimleri sınıflandırmasına göre eşlere şiddet uyulama da Güney doğu Anadolu bölgesi en yüksek olan bölge. Eğitim düzeyi arttıkça şiddet oranı azalıyor.
kaynak:w.w.w.tuik.gov.tr bakabilirsiniz.
Dünya Sağlık örgütünün 2002 yılı raporlarında belirtilen tahminlere göre tüm dünyada 3 kadından 1 i yaşamlarının bir döneminde dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ve diğer yollarla taciz edilmektedir.
Efendiliğiyle bilinen sanatçı Mehmet Aslantuğ ‘un çok beğendiğim sözüyle yazımı bitiriyorum…..Sevgiyle kalın ?
Benim iki büyük nimetim var. Biri Anam, biri Yârim…
31 yaşında 5 çocukla dul kalmış annemin en büyük çocuğuydum. Anneme ve eşime baktığımda anneliğin ne kadar kutsal bir mücadele olduğunu görüyorum. Eşim 2 ay boyunca, oğlumuzu dünyaya getirmek için cesaret ve metanetle hastanede yattı. Zor günler yaşadık. Bunu görüp anneliğin gücünden etkilenmemek mümkün değil.
Genç anne adayları bu gücün farkında olmalı. Çünkü yuvayı yapan da erkeğe anlam katan da kadındır…
Mehmet Aslantuğ

Bir kitap bir hayat


Facebook’ta gezinirken birden bir duyuru dikkatimi çekti. %99 engelli 37 yaşındaki bir kızdan bahsediyordu. Kızın adı Rukiye Türeyen. Rukiye üç aylıkken geçirdiği menenjit nedeniyle felç olmuş. Babası akciğer kanserinden vefat etmiş. Anne ise yedi yıl önce iki beyin ameliyatı geçirmiş. Yine de çocukları için ayakta duruyor.

Sol ayağım

Sevgili blog dostlarım az önce okuyup,  bitirdiğim kızımın tavsiyesi olan gerçek yaşam öyküsü Christy Brown’ ın hayat hikayesini anlatan sol ayağım kitabı,  benim de  sizlere tavsiye edebileceğim çok güzel bir kitap. Alın okuyun derim.

Çiriş Otu

Merhaba bugün sizlere yine kendim bizzat denediğim ve çok faydası olan, çorbası ve kavurmasının yapıldığı çiriş otundan bahsedeceğim. Şu an tam mevsimi. Nisan ve mayıs ayında pazarlarda, marketlerde bolca bulmak mümkün. Çiriş her yörede yetişen fakat çoğunlukla Doğu ve  Güney Doğu’da yetişen pırasaya benzeyen bir ot.

Panik Atak




Merhaba değerli okurlarım uzun bir süre çeşitli nedenlerden dolayı yazılarıma odaklanamadım. Şimdi tekrar sizinle olmak mutluluk verici. →Facebook  sayfa okuyucularıma da en iyi ve doğru bilgileri aktarmak adına araştırmalarıma önem veriyorum. Dün de bir yazıya rastladım. Paylaştığım yazı→PANİK ATAK YANLIŞ ZAMANDA ÇALAN YANLIŞ BİR ALARMDIR,

Her şeyden önce sağlık


kanser ile ilgili görsel sonucu


Elinde kan tahlili doktorun kapısını çaldı. Kalbi heyecandan hızlı hızlı atıyordu. Ne zormuş diye içinden geçirdi. Yıllardır doktora hiç uğramamış kendini hep iyi hissetmişti. Ama son zamanlarda çok çabuk yorulur olmuş, kendinde garip şeyler hissetmeye başlamıştı. Geceleri uyumakta güçlük çekiyordu.
Keyifsiz bir şekilde Doktor'un odasına girdi. Doktor Bilgisayarından tahlillere bakarak hastasına döndü ve maalesef hastalığınız 2. evre hemen tedaviye başlıyoruz dedi, O anda her şey ters gelmiş, şuursuz , hiç bir şey duymaz olmuştu. Neden ben diyebildi sessizce. Kafasından binlerce şey geçti bir anda. Bütün dünyası yıkıldı. Oturup hıçkıra hıçkıra ağlamak, avazı çıktığı kadar bağırmak  istedi..

Anlamsız olan herşey anlamsızdır.. Deneme