Teknoloji ve biz


Yine bir haftasonu ve Sonbahar mevsiminin güzellikleriyle dolu güzel  bir günden hepinize merhaba.Sizlerle bugün hayatımıza büyük bir hızla girmiş olan teknolojiden bahsetmek istiyorum...

Gerilere gidip çocukluk yıllarımda neler yapardık nasıl yaşardık diye düşünmeden edemiyor insan.Haliyle o yılları ve şimdi yaşadıklarımızı gözönüne aldığımızda ne kadar hızlı değişime uğradığımızı hepimiz farkındayız.Öyleki bizim jenerasyon ayak uydurmakta biraz zorluk çekebiliyor diyebilirim,en azından kendi adıma bunu söyleyebilirim.Çocukluk yıllarımda bizim evde merdaneli bir çamaşır makinası vardı.Haftada bir açardık onu.Genellikle Annem çamaşırları elinde yıkardı.Bir keresinde çamaşırları yıkarken kardeşim elini merdaneye sıkıştırmıştı da çok korkmuştuk.O zamanlar ne kadar lüks sayılan bu makinaları şimdikilerle karşılaştırdığımızda çokta lüks olmadığını anlıyorsun :)Yazları Annemlerin köyüne dayımlara giderdik.Orada çamaşır makinesini bırak ,onu kullanacak elektrikleri bile yoktu.Gaz lambası denilen aydınlatmaları kullanıyorlardı.Fakat bu lambaların ışığında muhabbetleri dinlemek çok keyif veriyordu bana.Bu ortamda huzur ve sevgi hissediyordum.Sohbet ilerledikçe, konuşmalar ninni gibi geliyor Annemin dizinde uyuyup kalıyordum.

İlk televizyonu 70 li yılarda üst katımızda oturan rahmetli Amcam satın almıştı.Neredeyse hergün televizyon seyretmek için onlara çıkıyorduk,o zamanlar yayınlar siyah beyazdı.Çok geçmeden rahmetli Babam da bize bir televizyon alarak sürpriz yapmıştı,o günü hiç unutmam.Annemle çarşıdan geldiğimizde,evde Televizyonu görünce çok sevinmiştim.Şimdiki çocuklara birşey alındığında bu kadar sevinirler mi? hiç sanmıyorum.Biz çok değer bilen çocuklardık....
Bizim televizyon alındıktan sonra komşularımız hemen hemen hergün televizyon izlemek için bizdelerdi :) Güzel günlerdi.

İlk ev telefonlarının evlere gelişini çok iyi hatırlıyorum,yine 70'lerin sonu 80'lerin başı ptt den numara alarak sıraya girmiş daha sonra telefon ve numaraları bize teslim edilip kullanmaya başlamıştık.Çok heyacanlı ve ilginç gelmişti ilk telefonu evde kullanmaya başlamak...Hâlâ Babamın iş telefonunu ondan hatıra olarak severek  kullanıyorum.

İlk cep telefonu 90'lı yıllarda kullanılmaya başlandı.Eşim birer tane ikimize alıp kullanmaya başladığımızda artık teknolojinin kolaylıklarından faydalanmaya başlamıştık.İlk cep telefonları şimdikilerle kıyasladığımızda kocaman kalın tek renk bir telefondu...

İlk bilgisayarların alınmasıyla beraber internet kullanımlarıda başlamış oldu.Hayatımıza girdiğinden beri bizi esir alan artık vazgeçilmezimiz olan interneti ilk 90'ların sonu 2000'li yıllarda kullanmaya başladık.İlk zamanlar masaüstü aldığımız bilgisayarlar şimdi dizüstü bilgisayar,tablet bilgisayar olarak modellerini geliştirerek devam etmekte.

Teknolojinin ilerleyişini çocukluk yıllarımızla şimdi kıyasladığımızda insanın wow diyesi geliyor,o kadar hızlı bir değişim ve o kadar fark var ki arada.Teknoloji iyimi?kötümü? Elbette bu tartışılır,ben açıkçası  zararını en aza indirip faydalarından fazlasıyla yararlanmaya bakmak en iyisidir diye düşünüyorum.Bu hızlı ilerleyiş bakalım bize daha ne teknolojik nimetler sunacak merak ediyorum.Ömrümüz yettiğince göreceğiz.

Özellikle çocuklarımızı teknolojinin nimetlerinden faydalanırken zararlarından olabildiğince kaçınmalarını sağlamak.Tabi bu ne kadar mümkün olur bilemiyorum ama elimizden geldiğince yapmalıyız bunu.

Size teknolojinin güzellikleriyle başbaşa bir haftasonu diliyorum :) Hoşçakalın



Son Bahar...

Yağmurdan bankın altına sığınmış kedicik 💕💕



Merhaba değerli Blog sever Dostlarım,bugün sonbahar mevsimini yaşadığımız,yağmurlu ve kapalı bir pazar sabahı.Sonbahar  kimilerine göre hüzünlü bir ay olsada ben çok seviyorum.Ağaçların yapraklarını dökmesi , çisil çisil yağan yağmur,havanın serinlemesi beni mutlu ediyor.Güneşi çok sevmediğimden midir nedir yazı pek sevmem.açıkçası çok soğuğuda sevmiyorum o yüzden ilkbahar ve sonbahar en sevdiğim mevsimler diyebilirim😊

Bugün yağmur tam sevdiğim kıvamda  çiseliyor,
küçük taneli yavaş yavaş yağıyor...

Sonbahar birazda bize ölümü hatırlatıyor.Doğanın değişimine tanık olurken , biran kuruyan yaprakların zamanı gelince tek tek yere dökülüşünü ve zamanı geldiğinde tek tek bu dünyadan göçenleri düşünüyorum.Bir gün bizlerde zamanı gelince dalından koparak düşen  bu yapraklar gibi,dünyadan kopup öbür tarafa ahirete göçeceğiz...

Okulların açılış mevsimidir sonbahar,tatilin bitip işe,okula gitme zamanı.Tiyatro,sinema,konserlerin başlama yani sanat mevsimidir.Turşu kurma,tarhana yapma zamanıdır sonbahar.


Nasıl iş bu?
Her yanına çiçek yağmış,
Erik ağacının
Işık içinde yüzüyor.
Neresinden baksan,
Gözlerin kamaşır.

Oysa ben akşam olmuşum,
Yapraklarım dökülüyor,
Usul usul
adım sonbahar.

Atilla İlhan
(Ruhu şad olsun )



☔Yağmurda yürümeyi de severim ben,bugün yağmurlu bu havayı kaçıramazdım ve şemsiyemi aldığım gibi çıktım dışarı...Mis gibi yağmur,deniz ve çam kokuları eşliğinde,oksijeni cigerlerime çekerek,yağmurun şemsiyemde çıkardığı o sesi dinleyerek yürüdüm.toplam 5 kilometre yürümüşüm.Yürüyüş insana enerji veriyor,miskin miskin evde otururken,kolunu kaldıracak gücün yokken vede keyifsizken ne hikmetse yürüyüp geldikten sonra bunların hepsi kayboluyor,bir canlılık bir keyif geliyorki anlatamam..Tavsiye ederim 👍

Sonbahar doğanın  kızıla ve sarıya boyandığı mevsim,balığı bol tüketebileceğimiz bereketli bir mevsim.
Kestane,ayva,nar zamanıdır sonbahar...Hüzün,mutluluk,umuttur..
İyiki geldin,hoşgeldin sonbahar...



Hep iyimser kalsak




Merhaba blog dostları.Bugün nasılız bakalım?Üzerimizde iyimserlik mi hakim yoksa kötümserlik. mi?İnşallah İyimserizdir...
İyimserlik insanın en güzel ruh hallerinden birisidir diyebiliriz.Aslında iyimser olmak isteyipte bunu başaramayan o kadar çok insan varki yeryüzünde.Karşılaştığımız zorluklar karşısında iyimser olabilmek bize mutluluk olarak geri dönecektir.Bu ruh halinin sizin için ne kadar önemli olduğunu hiç düşündünüz mü?
Uzmanlar iyimser bireylerin akademik hayatında Kötümserlere göre daha başarılı olduklarını söylüyorlar ayrıca iyimser olmanın,sağlığı olumlu yönde etkilediği,depresyona yakalanma oranının kötümser olan bireylerden daha az olduğu uzmanlarca dile getirilmekte.

İki yıl önce arkadaşlarla beraber İstanbul'da gezmeye çıkmıştık 10 kişi falandık iki gruba ayrılıp öyle yürüyorduk. Bir grup arkadaşımız karşıya geçip hadi bu tarafa gelin diye bize seslendiler.Bende o an acele ile koşarak bir yandan arkadaşlara hadi geçelim  diye bakarken ne olduğunu anlamadan tramvay raylarının üzerindeki demir korkuluklara takıldım,sanki uçarak önce dizlerimin üzerine düşerek daha sonra avuç içimle  güç alıp çenemi yere çarparak durabildim.Öyle şiddetli düşmüştüm ki başımı çarpmadığıma şükrettim.Bütün moralim bozuldu keyfim kaçmıştı açıkçası.En fazla dizim yara almıştı,hemen acile hastaneye gittim,filmim çekildi bir şey çıkmadı.Doktor her gün pansuman yapılmasını ve her gün buz koymamı söyledi.Yürüyemiyordum ve canım çok yanıyordu.Evden sadece pansuman yaptırmak için çıkıyordum.Bir gün oturdum internetten diz yaralanmaları ile ilgili bir sürü yazı okudum.Aman Allah'ım benim dizimde böyle olursa diye kötü düşünceler günlerce beynimi yedi bitirdi.İnanır mısınız? kötümser düşüncelerin bu kadar etkili olduğunu ben bu olayda yaşadım.Dizim şişti  3 ayda çok zor iyileşti.çevremde tanıdıklarım bile az bir yaranın bu kadar zor iyileşmesine inanamadılar.Bu olayın üzerinden bir süre geçtikten sonra düşündüm ki kötü düşünceler,kötümserlik,negatif düşünceler artık ne derseniz deyin insana hiç iyi gelmiyor.Gerçekten Pozitif düşüncelerin, iyimserliğin bizlere  olumlu etkisi,bizim düşündüğümüzden çok fazla...Buna inanıyorum 😊





İyimserlik her zaman bardağın dolu tarafını görebilmektir.Kanser hastası bir arkadaşım,bu hastalığın grip nezle gibi bir hastalık olduğunu ve bunu yeneceğini söyleyerek tedavilerini oldu ve hastalığını yendi. Allaha Şükür  şimdi çok iyi.Görülüyor ki en ağır hastalıklar veya kazalar iyimser bir düşünceyle üstesinden gelinebiliyor.Ben buna iyimser düşünmenin büyüsü diyorum...

Bazen çevremizde insanlar size amann sende ne kadar iyimsersin diyebilirler.İyimserlik sanki olmaması gereken kötü birşeymiş gibi gelir insanlara.Halbuki iyi sonuçları görse ve kendine faydası olduğunun farkına varılsa yinede insanlar buna tepkili yaklasabilirler mi acaba?

Polyanacılık oynamak bir tür iyimserlik aslında, kötü ve zor durumlarda çok da işe yarıyor açıkçası.mutlu olmanın en büyük belirleyicilerindendir.
Çevremizde iyimser insanların yaşadığı,hep iyimser kalabildiğimiz,iyimser bir dünya 🌍 olması dileğiyle....iyimser kalın mutlu kalın😇





HAKLI YADA HAKSIZ İŞTE BÜTÜN MESELE BU




Merhaba sevgili dostlar.Bu gün çevremde çok fazla rastladığım haklılık haksızlık durumunu irdelemek istedim.☺ Açıkçası bu aralar benim de başıma gelen bir durum.Ben ne söyleyeyim onlara şimdi :) Yazayım da hep beraber okuyun bari :)

Ben haklıyım sen haklısın o haklı... E bakıyorum herkes haklı.Yani bir kişide demiyor ki evet sen haklısın' Ben hata yaptım ben de kabahat desin. Böyle olunca da iş uzayıp gidiyor. Kim haksız bulunamadığı gibi araya mesafe giriyor, soğukluk giriyor.
Hayatın her evresinde başımıza gelen bu durumlar kişileri birbirinden uzaklaştıran sen ben kavgaları, ben haklıyım sen suçlusun...Suç neyse artık kimse onu kabullenmiyor.

Eşler arasında, anne kız, baba oğul yada arkadaşlar arasında çokça yaşanan sanki bir maçı kazanmak almak gibi iddialaşma durumuna kadar gelen insanı yoran, insanı geren bazen of yeter artık dedirten ben haklıyım çekişmelerini çok ciddiye aldığınızda hiç de hoş olmayan sonuçlar doğurur.

Eşinden boşanmış bir tanıdığımla geçenlerde biraz lafladık. Konu döndü dolaştı boşandığı eşinin ne kadar haksız olduğunu, o öyle olmasaydı bu duruma düşmeyeceklerini anlattı, anlattı, anlattı hiç yorulmadan bıkmadan. (Eminim eşi de bir yerlerde bir tanıdığına  kendi haklılığını anlatıyordur.) Rövanşı alamamış oyuncu gibiydi sanki, kendini haklı çıkartma telaşında hâlâ aynı duygularla olayı yaşıyordu...Şöyle bir baktım ona, ne fark eder ki dedim haklı olsan ne olacak? Hiç bir şey anlamamış bir şekilde yüzüme baktı ve sustu...

İki can ciğer arkadaş tanıyorum birbirlerine o kadar bağlılar ki kardeş olsa bu kadar olur hatta kardeş olsa bu kadar olmaz demek daha doğru olur 😊 Her neyse geçenlerde incir çekirdeğini doldurmayacak nedenden yani gerçekten hani duyanların yok artık bundan ötürü mü kavga edip küstüler birbirlerine diye hayret edeceği bir durum, oysa asıl neden sen haksızsın ben haklıyım  kavgası. Oturup bu işi çözemediler. Şimdi birbirleriyle kırgın, ben haklıyım edasıyla kimi yakalasalar kendi haklılıklarını anlatıyorlar. Bana sorarlarsa kendilerine göre ikisi de haklı..Aslında kimi dinlesek o haklı 😁




Her birey kendi payına düşeni yaptığında, haklıyım hallerine bürünmeden acaba bende de hata var mı? deyip empati yaptığında işlerinin daha kolaylaştığını görecek.Fakat bunu iki taraf da aynı şekilde yapacak ki sorun çözülsün. Görecekler ki aslında sorun da yok...

Görülüyor ki bu hayatta her insanın kendine göre doğruları var ve size uymayacak belki ama her insanın haklı olduğu tarafları da var. Karşılıklı tartıştığımız  konularda kendi haklılığımızı  ortaya koymadan önce, karşı taraf ne diyor diye onun da haklı olabileceği bir durumunun olmasını gözardı etmeden dinlemeyi başarabilmek ne güzel olurdu değil mi? Üzerine basarak söylüyorum; iki taraf da aynı şekilde bunu yapabilmeli. Siz bu cümleyi okurken hala kendinizi haklı görüp karşı tarafı düşünüp alaycı bir şekilde  tabi ,tabi evet canım öyle yapmalı derseniz hiç bir şey elde edemezsiniz. Siz değişmezseniz sizinle diyalog kurmak gerçekten zor...
Ya da bu cümleyi okuyup kendinizi veya karşınızdakini haklı görmeden olumlu bir şekilde tabi canım öyle yapmalı derseniz sizinle diyalog kurmak kolay fakat karşınızdaki bunu düşünmüyorsa sonuç elde edemezsiniz.

Yıllardır bu sen haksızsın ben haklıyım tartışmaları, ben doğruyum sen değilsin suçlamaları kimseye bir şey kazandırmadı maalesef. Kimsenin de eline bir şey geçmedi. Arkasında kırgın bir kalp, öfke, huzursuzluk, mutsuzluk ve yalnızlık bıraktı sadece 😔




Sonuç olarak; İnsanın  toplumda birey olarak tek başına yapabilecekleri sınırlıdır. İnsan olarak birileriyle diyalog halinde yaşamak, birlikte yaşamak zorundayız. Birimizin inadı veya haklı olduğunda ısrarı yada kendi doğrularını kabul ettirme ısrarı ilişkileri zedeler ve geri dönülemez vahim sonuçlar doğurur.

Bu yazımı okuyan bütün dostlarım  artık kendimize çeki düzen vermenin zamanı geldi de geçiyor bile ama unutmayın bir şeylerin yoluna girmesi için sadece kendinizin değil karşı tarafın da sizin gibi düşünmesi gerekir. Bu imkansız mı? İmkansız olmadığını düşünüyorum. Zaten imkansızsa boş verin o kişiyi kendi haline bırakın haklılığıyla  yaşasın gitsin, kendi dünyasıyla baş başa kalsın. 😊

Sevgiyle kalın ☺



Cennet Ada,Gökçeada 💙




Sörf yapabileceğiniz Aydıncık plajı







Harika bir günden  harika insanlara 👋 selamlar, sevgiler
Bugün günlerden huzur, mutluluk, sağlık..

Bu sene 3. kez ziyaret ettiğimiz fevkalade 👍 bulduğumuz bize huzur veren, kendimizi iyi hissettiğimiz yine yeniden cennet ada Gökçeada'dayız. Bilmiyorum hiç Gökçeada'ya geldiniz mi?Gelmediyseniz mutlaka görmeniz gereken yerlerden birisi diye söylersem abartmam herhalde.
Öncelikle İstanbul'un o çekilmez nemli havasından sonra sağlığıma da iyi geldiğini  zamanla farkettiğimde yerleşmeyi bile ciddi ciddi düşünüyorum açıkçası...
İstanbul'dan başlayan yolculuğumuzda  önce Tekirdağ'da arkadaşlarımızla görüştükten sonra Keşan'a uğradık. Burada da çok sevdiğimiz dostlarımızı ziyaret ettik.Karı koca ikisi de öğretmen. Aynı zamanda kızımın öğretmenleri kızları da kızımla çok iyi arkadaş. Beraber Keşan'ın ünlü satır etini yapan Çamlıbel Restaurant da güzel bir sohbet eşliğinde yemeğimizi yedik..Satır eti Keşan'a has bir yiyecek olup, muazzam harika bir lezzet. Sırf bunu yemek için Keşan'a gidilir. O kadar güzel gerçekten.  (Bu arada Keşan'da 3 sene yaşadım. Çok sevdiğim, dostlukları unutamadığım bir yer. )
Sabah uyanıp Keşan'dan Gökçeada'ya doğru yola çıktık.Eceabat Kabatepe limanından  feribotla 1 buçuk saatte Gökçeada'ya ulaştık..
Güzel kekik ve çam kokuları arasında, arabamızla ilerlerken, camları sonuna kadar açtık. Bir yandan müthiş kokuları içimize çekerken, bir yandan sakin ve sessiz doğayla baş başa,sadece cırcır böceklerinin sesleri arasından, güzel koylarına, kumsallarına ulaştığımızda o eşsiz manzara, temiz, harika deniz görülmeye değer 💙




Ada'da organik arıcılık yapılmakta olup, çam ve kekik balı denemeniz gereken lezzetlerden. Zeytinyağı da aynı şekilde...

İlk Ada'ya gittiğimizde tanışma imkânı bulduğumuz Soykan çiftliği sahiplerinden  Fecriye Hanım ve oğlu Bahadır uzun süredir İstanbul'da yaşamış, babalarının Ada'da vefat etmesiyle
Ada'ya yerleşmeye karar vermiş değerli insanlar. Soykan çiftliği güler yüzleriyle ağırladıkları, samimi bir ortamda yemeğinizi yiyebileceğiniz, temiz havasıyla mükemmel bir mekan. Açıkçası burada geçirilen zaman hiç bitmesin istiyorsunuz. Çiftlikte güzel bir köy kahvaltısı yapabilirsiniz ayrıca oğlak etini harika yapıyorlar. Gelmeden 4 saat önceden aramanız gerekiyor ki oğlak etiniz siz gelmeden pişmiş, hazır durumda olsun. Oğlak eti burada tattığım mükemmel lezzetlerden.
İlk adaya geldiğimizde diğer tanıştığımız kişiler de Kuzey Otel'in sahipleri. Onlar da güler yüzlü içten samimi insanlar. Kuzey Otel konaklayabileceğiniz iyi otellerden ve yeni yapılmış temiz bir otel. Memnun kalırsınız kesinlikle..

Gökçeada Plajları :
_Kuzu limanı
_Aydıncık
_Laz koyu
_Gizli liman
_Yıldızkoy
_Marmaros

Zeytinli Barajı


Kuzu limanı plajı 
Gökçeada'da serbest dolaşan keçiler her an misafiriniz olabilirler :)

Kuzu limanı



Arabanızla gitmeniz en güzeli fakat arabanız olmasa da çeşitli alternatifler mevcut. Merkezde ki otellerde kalırsanız merkezden plajlara ve köylere her gün minibüs kalkıyor. Merkezde bir taksi durağı var. Uygun fiyata anlaşıp ada turu yapabilirsiniz. Ayrıca adada araba, motor ve bisiklet kiralayan yerler de mevcut.


Ada'da o kadar çok yapılacak şey var ki hiç sıkılmıyorsunuz. Denize girmediğiniz zaman sörf yapabilirsiniz, balık tutabilirsiniz, piknik alanlarında piknik yapabilirsiniz. Dilerseniz Zeytinli köyünde dibek kahvesinden tadabilirsiniz yada merkezde bademli un kurabiyeleriyle beraber çayınızı yudumlayabilirsiniz. Ayrıca dalış yapabilirsiniz...Tercih sizin ☺

Adaya birkaç günlüğüne gelip de hadi bugünde kalalım deyip, süreyi uzatan çok kişi var burada. Açıkçası İstanbul'un trafiği, stresinden sonra çok iyi geldi bize. Şehrin bitmez trafiğinden, o insanı yoran keşmekeş hayatından yorulduysanız, öyle iyi geliyor ki insana inanılmaz. Zamanımız dolu dolu geçiyor.☺
Ada hayatını ben çok sevdim,kesinlikle herkese tavsiye ediyorum...

Sevgiler 💕




Soykan çiftliğinde kahvaltı












Uğurlu plajı



Soykan çiftliği Gökyüzüne bakan odalarda Gökçeada akşamları




Her şey Beyinde bitiyor!



Merhaba sevgili takipçilerim,10 günlük bir aranın ardından sizlerle tekrar görüşmek ve tekrar yazmaya başlamak çok mutlu etti beni,açıkçası sizleri ve yazmayı özlemişim...
Bugün sizlerle hepinizin çok karşılaştığı,günlük hayatı sıkıntıya sokan,belki zaman zaman kendinizin de yaşadığı takıntıları ele almak istedim,takıntıyı;kişiyi rahatsız eden,tekrarlayıcı ve zorlayıcı düşünceler,duygu ve dürtülerdir diye tanımlayabiliriz,hastalığa psikiyatride obsesif bozukluk adı verilir,kişi bunların normal olmadığını kabul eder fakat zihninden atamaz

Uzmanların söylediği;Aslında her takıntı bir hastalık değildir,bunları senelerce sürdüren insanlar vardır,eğer kişi günlük hayatında,iş hayatında ve sosyal çevresinde sıkıntılar yaşamaya başlıyorsa o zaman psikiyatrik tedavi gerekir.

Araştırmalara göre takıntı hastalığı olanların Ahlaki değerlere ve kanunlara bağlı insanlar olduğu ispatlanmış.Hatta antisosyal insanların beyinlerinin,takıntı hastalığı olanların beyinlerinden farklı bulgulara rastlanıldığı söylenmiş.
'Takmış kafaya,dinlemiyor beni,illa böyle olacak diye tutturmuş' diye serzenişte bulunan ve durumdan rahatsız olan erkek ve kadınları etrafımızda zaman zaman duymuşuzdur.
.
Geçen gün bir arkadaşım sohbet esnasında misafirlerinin geldiğini,arkadaşının otururken,arkasındaki tablonun,yamuk duruşuna taktığını,gözünün sürekli orada olduğunu anlattı.Ne kadar sıkıntılı öyle değil mi?Sürekli beyniniz orayla meşgul,belki arkadaşınızla muhabbetinize konsantre bile olamıyorsunuz.Bir başka arkadaşımda; girişte yollukların aynı hizada olması gerektiğini,her defasında düzeltmekten yorulduğunu.Bu yüzden eşi ve çocuklarına ikaz edip artık onlarında bozulan yollukları aynı hizaya getirdiğini söylerdi hep.Acaba eşi ve çocukları bu durumdan memnunlar mı?

Yıllar öncesi ilkokul çağlarında orta kattaki kiracımızın eşi (çok sevdiğimiz kiracılarımızdan birisiydi)Annem hala görüşür,eve ekmek aldığında ekmeği suyla silerek tüketirdi,benim o zaman çok ilgimi çeken bu hareketin takıntı olduğunu yıllar içinde anlayabilmiştim.
Rahmetli dedem çeşmenin başına dikilir saatlerce pantolonunu silerdi.o yıllarda sokaklarımızda çeşmelerden bol sular akar,içilirdi de.Her gün dışarı çıktığında bunu yapan dedem,oysa ne kadar temiz ve mis kokardı yanımızda,tertemiz pantolonunun,temiz olduğuna kanaat getirmesi için tekrar tekrar elleriyle baştan aşağı silmesi gerekiyordu sanırım.

Geçenlerde geminin gelmesi için bekleme salonuna geçip oturduğumda,yan koltuğa oturmak için bir bayan geldi elindeki peçeteyle koltuğu sildi,tekrar başka bir peçete çıkartıp tekrar sildi,artık temiz olduğuna kanaat getirdi ki koltuğa oturdu.Sanki onca insan pis koltuğa oturdu da,bir tek o temiz koltuğa oturdu.Sürekli bu hareketi her yerde yapmak çok sıkıntılı olsa gerek....Ne kadar çok fazla karşılaştığımız,hepimizin yaşadığı bu tür davranışlar,hayatımız da çok fazla yer etmekte,belkide çok sıkıntı çektiğimiz fakat çokta umursamadığımız davranışlar.

Zaman zaman benim de takıntılarım olmadı değil,fakat beni rahatsız edici olmaya başladıklarında bırakmaya çalışır daha az yapmaya gayret ederdim.Örneğin dışarı çıktığım zaman sular açık mı? ütü fişte mi? ocak açık mı? diye düşünür geri döner tekrar kontrol ederdim,şimdi evin içinde kontrol edip,baktım her şey yolunda tekrar bakmaya gerek yok diyorum ve geri dönüp tekrar bakmıyorum.

Bana göre kendisini ve karşısındaki kişiyi canından bezdiren takıntıları varsa bir insanın,tedavi edilmesi gerekir,insanın hayatını yorucu ve çekilmez kılması her halde kimsenin istemediği bir şeydir.Zihnimizin bize yaptığı oyunlar,uzmanlar bunun üzerine gitmemiz gerektiği ve yardım almamız gerektiğini söylüyorlar.Uzmana gitmeden,öncelikle insanın kendisi çözümlemesi,olmuyorsa yardım alması en iyisidir.Her zaman söylerim ve kabul edilmiş hep bilinen bir şeydir bu aslında,her şey beyinde bitiyor,kendi kendimize birçok  şeyi telkin yoluyla engelleyebiliriz.

Sevgili takipçilerim umarım sizlerin kendi hayatınızı ve çevrenizdekilerin hayatını bezdirecek bu tür takıntılarınız yoktur varsa biran önce kurtulmanızı temenni ederim,eğer  yoksa gerçekten çok şanslısınız demektir.☺
Takıntısız güzel günler dileğimle,hoşcakalın ❤



Deniz mi?Havuz mu?Tercih senin!!





Malum Deniz ve Havuz mevsimi açıldı,
yazın ortalarındayız,
havalar yeni yeni ısınmaya başladı,
artık herkes tatil yörelerinde,yazlıklarında tatilin tadını çıkarıyorlar.
Benim gibi hala tatile çıkmayanlar  sosyal medya hesaplarından,
kimlerin nereye gittiklerini seyretmekte yada tatilden gelen arkadaşlarının anlattıklarını dinlemekle yetinmektedir herhalde...

Geçen gün arkadaşlarla otururken kimimiz denizden,
kimimiz havuzdan hoşlandığını belirtti,aslında ne zamandır,
bende bunu yazılarımda işlemek istiyordum.
Bugün sabah,kahvaltımı yaparken,televizyonu açtığımda bu konu ile ilgili kulak,burun,
boğaz uzmanının konuşması  vardı,
açıkçası çok önemli olan fakat çokta önemsemediğimiz,
kulak ardı ettiğimiz,
benimde sizlerle paylaşmak isteyip de hep ertelediğim bu konunun çok önemli olduğunu fark ettim ve yazmak için bilgisayarımın başına oturdum...

Öncelikle sizin içinde Deniz mi?
Havuz mu ? Dediğimde cevabınız ne olurdu,
hoşlanma dereceniz neye göre olurdu? Hiç düşündünüz mü?
Ben son zamanlarda daha fazla düşünür oldum neden mi?
Çünkü çok fazla araştırıyorum ve çevremde yaşananları çok fazla duyar oldum.
Ben hep Denizlerin Havuzlardan daha temiz olduğunu düşünmüşümdür,
zaten mavi bayrak asılarak temiz olduğu ispatlanan Denizlerde gönül rahatlığıyla girebiliriz!

Peki neden Havuzlar tercih edilmemeli?
Klor veya başka kimyasallar katılarak insanların hizmetine sunulan Havuzlar ne kadar temiz ve güvenilir olunabilir ki?
Bu atılan kimyasallardan kulaklar da iltihap veya mantar oluşmakta,
ayrıca çok uzun süre havuzda kaldığımız da cildimizin koruyucu tabakasına zarar verebilmektedir.
Özellikle mantar enfeksiyonunu çok ciddiye almak gerekir,
Doktorunuz size bir süre havuzu yasaklayacak ve bir sürü ilaçlar verecek,tatiliniz burnunuzdan gelecektir!

Televizyonda Doktorun anlattığına göre;Denize girdiğimiz de burundan giren tuzlu su bizi kışın hasta etmemektedir!!
Ben bunu dinlediğimde pek hoşuma gitti açıkçası,kışın devamlı baş ağrısı,
burun tıkanıklığı sonucunda yaşam kalitem düşüyordu.
Doktor başınızı suya sokun,burnunuzu kapatmayın, tuzlu su burnunuza girsin,
çıksın,
Deniz suyu sinüslerinizi temizleyecektir dedi.
Bir küçük bilgi daha; 
Havuz suyu,
Deniz suyunun aksine Sinüziti tetikliyormuş!!

Bunca anlattıklarımdan sonra,
illaki yinede havuz diyenleriniz varsa çok fazla havuzun içinde kalmamaya özen gösterin derim.
Hala tatilde olup ta yazılarımı okuyanlar;
bol,
bol denize girip tuzlu sudan faydalansınlar.
Bende doktorun dediği gibi burnumu kapatmadan dalmayı düşünüyorum,
bakalım hep beraber kışın nasıl faydası olduğunu görelim ve İnşallah kısmet olursa bende buradan sizlere paylaşımı mı yapacağım...

Artık tercih sizin Deniz veya Havuz!!
Belkide hep düşündünüz,fakat boş verip Havuza girmeye devam ettiniz,
belkide hep Denizi tercih ediyorsunuz,ama ne olursa olsun zevkimize değil,
sağlığımıza faydası olanı düşünelim.
Bunu unutmayalım ki Sağlık önemli..
Doktorların uyarılarını da dikkate alalım..

Sağlıklı,iyi tatiller ☺


Hayat

Gidene kal demeyeceksin.. Gidene kal demek zavallılara, Kalana git demek terbiyesizlere, Dönmeyene dön demek acizlere, Hak edene git demek a...